Girdi yapan Nurköy

HALİS SOHBETİ DİNLEYENLER

”Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: آسْمَانْ رَشْكْ بُرَدْ بَهَرْ زَمِينْ كِه دَارَدْ يَكْ دُوكَسْ يَكْ دُو نَفَسْ بَهْرِ خُدَا بَرْ نُشِينَنْدْ Yani, semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki […]

SIKINTI VE KEDERİ UNUTMAK

İman lezzeti insana her türlü kederi, sıkıntıyı, derdi, tasayı unutturabilir mi? Evet, insanın imanından aldığı lezzet ve neşe dünyanın her türlü derdini, sıkıntısını ve kederini unutturur. İman bütün bu sıkıntıların, panzehri gibidir. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, Yirmi Sekiz yıl zindan ve sürgünlerde azap ve sıkıntılar içinde bulunmasına rağmen metanet ile iman davasına sahip çıkması ve onda […]

SAATÇI LÜTFÜ

Abdullah Lütfü  Özerdem, Şeyh Âsım Efendinin torunu ve Mehmed Âkif Efendinin oğludur. 1881 yılında Isparta’da dünyaya gelmiştir. Isparta da Risale-i Nur ilk tanıyan talebelerden olan Lütfü Özerdem, Saatçi Lütfü olarak tanınmıştır. Saatçı Lütfü, 1935 yılında  Üstad Bediüzzaman Said Nursi ile birlikte Eskişehir Hapishanesinde yaklaşık bir yıl tutuklu kalmıştır. Eskişehir Mahkemesi kayıtlarında hüviyeti “Cami-i atik Mahallesinden: […]

ÇEKİRDEĞE İMAN GÖZÜYLE BAKMA

”Gel, her tarafa bak, herşeye dikkat et. Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor. Çünkü, bak, bir dirhem (HAŞİYE:1) kadar kuvveti olmayan, bir çekirdek küçüklüğünde birşey, binler batman yükü kaldırıyor. Zerre kadar şuuru  (HAŞİYE:2) olmayan, gayet hakîmâne işler görüyor. Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sahibi vardır. Eğer kendi başına […]

BAHARDA TEMBELLİK BAŞLAR

”Hulûsi Beye hitaptır.            بِاسْمِهِ  وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ زَمَانِكَ الْمَصْرُوفِ لِكِتَابَةِ اَجْزَاۤءِ رِسَالَةِ النُّورِ Gayyûr, ciddî, hâlis ve muhlis âhiret kardeşim; Evvelen: Size Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfını gönderdim. Dikkatle okuyunuz ve güzelce yazınız. Hatâlar varsa da tashih ediniz. Acele […]

AKLINI BAŞINA AL, BENİ DİNLE

”Gel, ey nefsim gibi kendini âkıl zanneden akılsız arkadaş! Şu saray-ı muhteşemin sahibini tanımak istemiyorsun. Halbuki herşey onu gösteriyor, ona işaret ediyor, ona şehadet ediyor. Bütün bu şeylerin şehadetini nasıl tekzip ediyorsun? Öyle ise bu sarayı da inkâr et ve “Âlem yok, memleket yok” de ve kendini de inkâr et, ortadan çık. Yahut aklını başına […]

NURUN MANEVİ AVUKATI: AHMED FEYZİ KUL

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ilk talebelerinden olan Ahmed Feyzi Kul,Isparta’nın Uluborlu kazasında  1896 yılında doğmuştur. Babasının adı Mehmed, annesinin adı Vesile’dir. Uluborlu’da bulunan medreselerden o zamanda esnaf da ders alırmış. Bu medreselere devam eden Ahmed Feyzi Kul daha sonra öğretmen okulundan mezun olur. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, Risale-i Nur Külliyatından Lâhika mektuplarında “Feyziler” olarak nitelendirdiği Feyzi isimli […]

MÜMİNLER ARASINDA AYRILIK OLMAZ

Müminleri Kur’an birbiriyle irtibatlandırırmı? Doğu da, batı da olsa nasıl aynı olabilirler? Aynı düşünebilirler? Kur’an’a talebe olmuş müminlerin  farklı mekanlarda, farklı zaman dilimlerinde, hatta farklı boyutlarda olması, onların kardeşliğine ve manevi münasebetine mani değildir. Birisi batıda birisi doğuda birisi dünyada birisi ahirette de olsa, aralarındaki manevi ilişki ve irtibat asla kopmaz ve bozulmaz. Samimi ihlas […]

YÜZ CİDDİ TALEBE

Hulûsi Beye hitaben yazılmış bir mektuptur. بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حِسَابِ اَبْجَدِ اَعْدَادِ حُرُوفِ مَا قَرَأْتَهُ مِنْ اَجْزَۤاءِ رِسَالَةِ النُّور Sevgili kardeşim; Seni teşvik için değil, çünkü teşvike muhtaç değilsin. Hem medar-ı fahr olmak için değil; çünkü fahr ise ucb ve riyâya medardır. Belki sana medar-ı […]

TOPRAK SU HAVA

”Öyle ise, bu san’atlı şeylerin herbirisi, o gizli zâtın bir ilânnâmesi hükmünde, onu gösteriyor. Güya herbir çiçekli kumaş, herbir san’atlı makine, herbir tatlı lokma, o mu’ciznümâ zâtın birer sikkesi, birer hâtemi, birer nişanı, birer turrası hükmünde, lisan-ı hâl ile herbirisi der: “Ben kimin san’atıyım; bulunduğum sandıklar ve dükkânlar da onun mülküdür.” Ve herbir nakış der: […]