ŞAHISLARA DEĞİL HAKİKATE BAĞLANMAK

”Risale-i Nur talebelerinden bir kısım kardeşlerimin, benim haddimin çok fevkinde hüsn-ü zanlarını ve ifratlarını tâdil etmek için ihtar edilen bir muhaveredir.

Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum.

O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin’nin (k.s.) has müridi idi. Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var.” Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti.

Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.” (HAŞİYE) (Çünkü sen, muhabbetini ona pek pahalı satıyorsun. Verdiğin fiyatın yüz defa ziyade bir mukabil düşünüyorsun. Halbuki onun hakikî makamının fiyatına en büyük muhabbet de ucuzdur.

Benim o kardeşim insaflı ve müdakkik bir âlim olduğu için, benim nokta-i nazarımı kabul edip takdir etti.” (Kastamonu Lahikası)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu mektubta bizlere önemli dersler vermektedir. Bize verdiği en önemli ders, şahıslara değil hakikatlere bağlanılmasıdır. Şahıslar gelip geçici, hakikatler ebedi ve kalıcıdır. Üstad Hazretleri bu konuda daima kendisine değil, iman ve Kur’an hizmetine ve Risale-i Nur’a bağlanmamızı bizlerden istemekte.

İkincisi, her şeyi kendi olduğu hali ile sevip olduğundan fazla göstermemektir. Çünkü olduğundan fazla görüp sonra gerçeklerle yüzleşme durumu ile karşı karşıya kalındığında, kişi büyük bir hayal kırıklığı ile o kimseye düşman olabilir. Ama olduğu gibi sevildiğinde bu sevgi kalıcı ve gerçekçi olacaktır.

Üçüncüsü ise, hizmette de bu ölçüleri kendimize rehber yapıp kardeşlerimizi olduğu gibi kabul edip ona iman hizmeti konusundaki gayreti için sevgi duymalıyız. Beklentimizi yüksek tutmamalıyız. Ağabeylerimizi ya da kardeşlerimizi kalıcı ve ölçülü sevmeliyiz. Onların daima hizmetlerini düşünüp, insani zaaflarını göz ardı etmeliyiz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir