ON BEŞ YAŞ ÇOK ÖNEMLİ

 

İnsanların iman ve ibadet konusundaki yaşı On Beş yaşımıdır? Farklılıklar olabilir mi?

Sinn-i teklif, yâni insanların iman ve ibadet konusunda mükellef olma yaşı on beş olarak kabul edilmektedir. Fakat, bu yaş hem cinsiyetler, hem de bölgelerin iklim yapıları itibariyle farklılık gösterebiliyor, genellikle 12-15 yaş iman ve ibadet konusunda insanın mükellef olma yaşı kabul edilir. İnsanın anne karnı ve ruhlar alemini hatırlaması, kendine gelmesi ve olayları muhakemesi on beş yaşından sonra başlar.

İnsanın On Beş yaşına kadarki, bölümü masumluk suresidir. Ehl-i Sünnet vel cemaat alimlerinin bu süreçte ölenlerin cennetlik olacağını söylemeleri bundandır. İrade ve muhakeme ile birşey yapılamamaktadır. Allah, insanı bu yaşa kadar mesul tutmayıp, onları cennet ehli yapmaktadır.

On Beş yaşına giren her kişinin iman ve ibadetten sorumlu olacağı kabul edilir.  Risale-i Nur Külliyatının çeşitli bölümlerinde bu konu yer almaktadır. Yirmi İkinci Sözün, Onuncu Bürhan’ında ise  şöyle anlatılır:

”Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür (HAŞİYE: On beş gün, sinn-i teklif olan on beş seneye işarettir.) biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak, cezaya müstehak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira, on beş gün, güya bize mühlet verilmiş gibi, bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik san’atlı, mizanlı, letâfetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız. Bize bozdurmazlar. Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da dehşetlidir.

O zat ne kadar kudretli, haşmetli bir zat olduğunu şununla anlayınız ki, şu koca âlemi bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi, bir hane gibi, hiçbir şey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte, bak: Vakit be vakit, bir kabı doldurup boşaltmak gibi, şu sarayı, şu memleketi, şu şehri, kemâl-i intizamla doldurup kemâl-i hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa çeşit çeşit sofralar,
(HAŞİYE: Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne işarettir ki, yüzer taze taze ve ayrı ayrı olarak matbaha-i rahmetten çıkan Rahmânî sofralar serilir, değişirler. Herbir bostan bir kazan, herbir ağaç bir tablacıdır.) bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında, mütenevvi yemekleri sırayla getirip yedirir; onu kaldırıp başkasını getirir. Sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın ki, o dehşetli haşmet içinde, hadsiz sehâvetli bir kerem var.

Hem de bak ki, o gaybî zâtın saltanatına, birliğine bütün bu şeyler şehadet ettiği gibi; öyle de, kafile kafile arkasından gelip geçen, o hakikî perde perde arkasından açılıp kapanan bu inkılâplar, bu tahavvülâtlar, o zâtın devamına, bekàsına şehadet eder. Çünkü zevâl bulan eşya ile beraber, esbabları dahi kayboluyor. Halbuki, onların arkasından, onlara isnad ettiğimiz şeyler tekrar oluyor. Demek o eserler onların değilmiş, belki zevâlsiz birinin eserleriymiş. Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. Öyle de, bu işlerin sür’atle değişmesi, arkalarından gelenlerin aynı renk alması gösteriyor ki, zevâlsiz, daimî birtek zâtın cilveleridir, nakışlarıdır, âyineleridir, san’atlarıdır.”

İnsan dünyaya geldikten sonra On Beş yaşından sonra imtihana tabi oluyor. Artık onun vereceği kararla, cennet veya cehennem kazanılacaktır. Kişi artık çocuk değildir, iman ve küfrü öğrenecek ve sonu cennet veya cehenneme çıkacak iki yoldan birini iradesi ile seçecektir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir