ŞEYTAN SÜREKLİ İNSANA SALDIRIR

Şeytan, sürekli yaptığım ibadetleri içten yapmadığımı ve imanımın tam olmadığını bana sürekli telkin ediyor. Bu halden insan nasıl çıkabilir?

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatından Sözler adlı eserin Yirmi Birinci Söz’ün İkinci Makamında, insan da bulunan bazı duygu ve düşüncelerin bazen insan iradesini dinlemediğine dikkat çekiyor. Bu duyguların istem dışı çalıştığını söylüyor. Kalbin yarasına beş merhem başlığı altında yayınlanan Yirmi Birinci Söz’den bazı bölümler şöyle:

”Şeytan, evvelâ şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şüpheden şetme döner. Hayale karşı şetme benzer bazı pis hatıraları ve münâfi-i edep çirkin halleri tasvir eder. Kalbe “Eyvah!” dedirtir, ye’se düşürtür. Vesveseli adam zanneder ki, kalbi, Rabbine karşı sû-i edepte bulunuyor. Müthiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister. Bu yaranın merhemi budur:

Bak, ey biçare vesveseli adam! Telâş etme. Çünkü senin hatırına gelen şetim değil, belki tahayyüldür. Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tahayyül-ü şetm dahi şetm değildir. Zira, mantıkça, tahayyül, hüküm değildir. Şetm ise hükümdür.

Hem bununla beraber, o çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin, ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır. Yani, onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünkü hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder; onun sözünü ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zaten şeytanın da istediği odur.”(Sözler)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri,bir şeye daha dikkat çekiyor:

”Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tevehhüm-ü küfür dahi küfür değildir. Tasavvur-u dalâlet, dalâlet olmadığı gibi, tefekkür-ü dalâlet dahi dalâlet değildir. Çünkü hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür, tasdik-i aklîden ve iz’ân-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler. Cüz-ü ihtiyariyeyi pek dinlemiyorlar. Teklif-i dinî altına çok giremiyorlar. Tasdik ve iz’an öyle değiller. Bir mizana tâbidirler.” (Yirmi Birinci Söz)

Üstad Hazretleri, tahayyül(hayal etme), tasavvur(zihinde düşünme), tefekkür(fikri harekete geçirme) ve tevehhüm(olmayan şeyi var gibi düşünme) adları verilen duyguların istem dışı çalışan ve insana manevi yükselmesi için verilmiş duygular oldugunu söylemekte. Bu duyguların irade ve imana tabi olmadığı için, insanı küfür ve dalalete sokamıyacağını dile getirmekte. Şeytan, bu gibi duygularla insana, zarara düştüm zannını vererek ümitsizliğe sevk edebilir. Yani kalbinden olmayan kötü sözleri ve çirkinlikleri kalbinden zannederek telaşa ve ümitsizliğe kapılır ve zarara düşer. Bunun dışında insanın aklından ve hayalinden geçen vesvese ya da vehimler insanı mesuliyet altına almaz. Vesvesenin kalbe ait bir hüküm olmadığının en büyük delili, kalbin o gibi fikir ve vesveselerden rahatsız olup üzülmesidir. Zira insan kalben onayladığı bir şeyden rahatsızlık duymaz. Demek onaylamıyor ki, rahatsız oluyor.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, 1- Küfrü hayal etme, 2- Olmayan şeyi varmış gibi düşünme, bu iki olayın küfür olmadığını, ayrıca, 3- İnançsızlığı zihinde şekillendirme, 4-İnançsızlığı düşünmenin de dalalet, hak yoldan sapma olmadığını belirterek, bunların aklen doğrulama ve kalben kabul etme olmadığını ifade ederek, insanın aklen doğruladığı ve kalben kabul ettiği işlerde günaha ve küfre gireceğine dikkatimizi çekmekte.

Bu gibi hissiyat ve duyguların insana verilmesi ve şeytanın buradan saldırıların olma sebebini de Üstad Bediüzzaman Hazretleri şu şekilde izah ediyor:

”Eğer desen: ‘Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş?'”

”Elcevap: İfrâta varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesiledir. Lâkaytlığı atar, tehâvünü def eder. Onun için, Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsabakada bize bir kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş, beşerin başına vuruyor.” (Yirmi Birinci Söz)

Üstad Hazretlerinin yukarıda beyan ettiği gibi vesvese, insana yükselmek, uyanık kalmak ve rahatsız edilmek için verilmiştir. Yani insan vesvese ettiği şeyi araştırıp öğrenirse, insan için bu ilmen bir yükselmedir. Ayrıca dünya bir imtihan yeridir. İmtihan içinde de mücadele ve savaşmak gerekir. Mücadele ve savaş içinde düşman ve rakip gerekir. İşte vesvese insana yükselmesi için musallat edilmiş bir düşmandır.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir