KAF DAĞI HİKAYESİ

Kaf Dağı denilen yer varmıdır, nerededir? Bazı evliyaların gördük dedikleri yer neresidir?

Kaf Dağı varlığı tartışmalara konu olmuş bir dağın adıdır. Kimine göre, coğrafi varlığı olan bir dağ, kimine göre de mistik bir sembol olarak kabul edilmektedir. Genel eğilim, dağın coğrafi olarak mevcut olduğu ve dünyayı kuşattığı şeklindedir.

Kaf Dağı, ayetler de ya da bilinen Hadis-i Şeriflerde geçmemektedir. Kaf Suresi’nin başında bulunan “Kaf” harfinin, bu hayal edilen dağ olduğu söylenmektedir.

Kaf Dağıyla ilgili bir başka figür de Arapların “Anka”, İranlıların “Simurg”, Türklerin “Zümrüdüanka” diye adlandırdıkları kuştur. Bu kuşun, dağın tepesinde köşke benzer bir yuvada yaşadığı, insanlar gibi düşünüp konuştuğu, çok geniş bir bilgi ve hünere sahip olduğu, kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yaptığı ileri sürülmektedir. (TDV,İslâm Ansiklopedisi; cilt:24 sy:144-145)

“Kaf Dağı rivayetleri Hazret-i Peygambere isnat ettirilmemiş bulunduğu için, bunu eski zamanlarda çok yayılmış bir nazariye kabilinden telakki etmekte hiçbir mahzur yoktur.”(Hak Dini Kur’ân Dili, VI/4494, 4495)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Kaf Dağı meselesine “Bir şeyin mahiyetinin keyfiyetini bilmek başkadır, o şeyin vücudunu tasdik etmek başkadır.” diyerek, bu konudaki rivayetlere ölçülü yaklaşmıştır. Kaf Dağı hakkında bazı evliyaların tasvirlerine ise Üstad Bediüzzaman Hazretleri, onların seyir yeri olan alem-i misali anlatarak cevap vermiştir.

“Âlem-i misâl, âlem-i ervahla (ruhlar âlemi) âlem-i şehâdet (gördüğümüz âlem, dünya) ortasında bir berzahtır (yerdir). Her ikisine birer vecihle benzer. Bir yüzü ona bakar, bir yüzü de diğerine bakar. Meselâ aynadaki senin misalin sûreten senin cismine benzer, maddeten senin ruhun gibi lâtiftir. O âlem-i misâl; âlem-i ervah, âlem-i şehâdet kadar vücudu kat’îdir. Acâib ve garaibin meşheridir (sergisidir). Ehl-i velayetin tenezzühgâhıdır. Küçük bir âlem olan insanda kuvve-i hayaliye (hayal gücü) olduğu gibi, büyük bir insan olan âlemde dahi âlem-i misal var ki, o vazifeyi görüyor ve hakikatlidir. Kuvve-i hafıza Levh-i Mahfuz’dan haber verdiği gibi, kuvve-i hayaliye dahi âlem-i misâlden haber verir.”(Barla Lahikası, s. 549)

Alem-i misalin alem-i şehadet gibi varlığının kesin ve açık olduğunu izah eden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, sadık rüyaların, veli kulların manevî keşiflerinin ve ayna gibi şeffaf şeylerdeki görüntülerin misal aleminden, bizim içinde yaşadığımız olan şehadet alemine açılan üç pencere olarak görür ve herkesin o pencerelerden birisi ile alem-i misali gördüğünü belirtir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Lem’alar adlı eserinde ise, alem-i misal hakkında şu izahı verir:

“Evet, nasılki insanın unsurları kâinatın unsurlarından ve kemikleri taş ve kayalardan ve saçları nebat ve eşcarından (bitki ve ağaçlarından) ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları Arz’ın çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, delalet edip onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de, insanın ruhu âlem-i ervahtan ve hafızaları Levh-i Mahfuzdan ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misâlden ve hakeza her bir cihazı bir âlemden haber veriyorlar.”(Lem’alar, s.960)

Bazı evliyalar alem-i misalde gördüklerini maddi aleme tatbik etmişler, Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Onların gördüğü doğru, ama dünyaya tatbik etmeleri yanlıştır.” (Mektubat, On Sekizinci Mektup) diye değerlendirmektedir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir