İMAN VE TAHKİKİ İMAN NEDİR?

ikİman etmek ne demektir? İman kaç türlüdür?

İslamiyette, Peygamber Efendimiz(ASM)ın getirmiş olduğu dini, kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmeye iman denilmektedir. Hz. Peygamber, ashabı ile otururken beyaz elbiseli bir adam gelir önüne diz çöküp oturur.

Rasulullah’a,”İman nedir?”der. Rasulullah, ”İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, ahiret gününe, öldükten sonra dirileceğine, kadere, hayrına ve şerrine inanmandır.” cevabını verir. (Buhari, İman 37, Müslim İman, 1,5)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur adlı eserlerinde imanın sadece tasdike ait olmadığını bunun çekirdekten, ta büyük hurma ağacına, güneşin deniz yüzündeki görüntüsünden ta güneşe kadar birçok derece ve mertebelerine dikkat çeker. İmanı ikiye ayırır. Taklidi ve Tahkiki iman.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, taklidi imanı araştırmadan, incelemeden ”Bu kainat Allah’ındır” demektir şeklinde özetler. Bu imanın ise asrımızda felsefe ve inkarcı fikir karşısında duramıyacağını insanın imanını muhafaza etmekte zorlanacağına işaret eder.

Risale-i Nur’un Emirdağ Lahikası adlı eserde imanı, taklidi ve tahkiki şöyle anlatılır:

”İman, yalnız icmâlî ve taklîdî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki ayinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakikatleri var ki, “Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve burhanlı mârifet-i kudsiyedir” diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.

Evet, iman-ı taklidî, çabuk şüphelere mağlûp olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratip var. O meratiplerden ilmelyakîn mertebesi, çok burhanlarının kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir şüpheye karşı bazan mağlûp olur.

Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esmâ-i İlâhiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur’ân gibi okuyabilecek derecesine gelir.

Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse bir halt edemez. Ve ulemâ-i ilm-i kelâmın binler cild kitapları, akla ve mantığa istinaden telif edilip, yalnız o mârifet-i imaniyenin burhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatin yüzer kitapları keşfe, zevke istinaden o mârifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat, Kur’ân’ın mu’cizekâr cadde-i kübrâsı, gösterdiği hakaik i imaniye ve mârifet-i kudsiye, o ulemâ ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.

İşte, Risale-i Nur bu cami ve küllî ve yüksek mârifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’ân aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur’ân ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur’ân nuruyla vesile olsun.”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir