AFYON MAZNUNU MÜFTÜ ALİ AKDAĞ

1321 Aydın doğumlu olan Ali Akdağ, Afyon Hapishanesinde Üstad Bediüzzaman Said Nursi ile birlikte hapis yatmıştır. 1948 yılının başında Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Afyon’da tevkif edilir. Daha sonra Emirdağı’ndan on beş kişi kadar talebesi de tutuklanır ve Afyon’a götürülür.

Yapılan aramalarda ele geçen bir mektupta Aydın Müftüsü ibaresi yeralır. Bu mektup üzerine Aydın da müftü olarak görev yapan Ali Akdağ tutuklanır ve Afyon’a gönderilir. Emirdağ’dan gelenlerle birlikte Isparta, Konya, Kastamonu, İstanbul, Balıkesir, Kütahya, Aydın ve Afyon’dan kırk sekiz masum Afyon hapsine atılır.

Mazlumlardan Otuz kadarı tutuksuz olarak yargılanırken On Yedi kişinin ise Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte tutuklu olarak mahkemeleri sürmüştür.

On Yedi kişi içinde yer alan Ali Akdağ, zalim ve gaddar zihniyetin baskısı ile cebren 20 ay kadar hapiste kalır. Üstad Bediüzzaman ile birlikte Afyon Mahkemesinde yargılan Ali Akdağ altı ay hapse mahkum olur. Ali Akdağ daha sonra ise mahkemenin verdiği karar ile Bursa’da ikamete mecbur edilir.

”Salisen: Nur santralı Sabri’nin (r.h.) Lâhikaya girecek güzel mektubu ve Ali Osman ve Çilingir Ali’nin Nurların neşrindeki kudsî hizmetleri ve İbrahim Edhem’in Balıkesir ve sair taraflarda tesirli faaliyeti ve onun irşadıyla çokların Nur dairesine girmesi ve Ahmed Fuad’ın da Eflâni havalisinde Hasan Feyzi gibi faaliyeti ve şiddetli alâkası; ve Konyalı Sabri’nin genç mekteplilerin çoklukla Nur dairesine girmelerine çalışması ve başta müfessir, hacı ve hoca Vehbi Efendi ve Konya ulemasının Nurlara karşı hüsn-ü teveccühleri ve tasdikkârane münasebetleri; ve muallim Abdurrahman İhsan’ın hasbihal mektubundaki samimî ve ciddî Nura alâkadarlığı; ve Tavşanlı Vâizi Osman’ın mektubunda pek samimî ve ciddî iki üç zatın Nur şakirtliğine kemâl-i ciddiyetle girmeleri; ve Eğirdir köylerinde Ali Osman’ın ve Halil İbrahim’in tasdikiyle çok hâlis Nurcuların yetişmesi; ve Ankara dârülfünununda Nura ehemmiyetli hizmet eden ve Kastamonu’da mektep gençlerinden en evvel Nurlara giren ve Ankara’daki Abdurrahman’ın oğlu Vahdet’i himaye ve muhafazaya çalışan Araçlı Abdullah’ın mektubunda tam imanlı ve dindarane ve müjdekârâne yazması ve orada okuyucuların çok olmasıyla ellerindeki risalenin kâfi olmadığına ve Konyalı arkadaşı Mehmed ile beraber gençler içerisinde Nur neşretmeleri; ve Aydın tarafında inşaallah bir Ahmed Feyzi hükmünde, Nurlarla gayet alâkadar Ali Akdağ’ın güzel ve samimî mektubundaki duaları ve tavsifleri ve Nurun tesirlerini hissetmesi gibi fıkraların mealleri, bizi ve Nur dairesini tamamıyla mesrur ettiği gibi, bu bayramda da büyük bir mânevî hediye olarak kabul ediyoruz. Cenâb-ı Hak, onların umumundan razı olsun. Hususî ve ayrı ayrı mektup yazamadığımdan gücenmesinler.”(Emirdağ Lahikası)

”Risale-i Nur’un avukatı ve Aydın havalisinin Hasan Feyzi’si ve o civarın bir Hüsrev’i kardeşimiz Ahmed Feyzi, üç seneden beri Sikke-i Tasdik-i Gaybî’nin Risale-i Nur’a verdiği yüzer işaretle tasdiklerini, tam bir kat’î burhan olarak hem hadislerden, hem âyetlerden mânâ ve cifir muvafakatleriyle Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini pek kuvvetli bir surette ispat ediyor. Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinin bir mümessili olan Nur şakirtlerinin şahs-ı mânevîsine bazı işaret-i hadisiyeyi, Nurun tercümanına veriyor. Hakikat ise, tercüman, bir derece telif itibarıyla, o şahs-ı mânevînin bir nevi mümessili olmak itibarıyladır. Yoksa haddim ve hakkım değildir ki, ben o kudsî işarete medar olayım.

Her neyse, ben daha fazla tetkik edemedim. Onun üç buçuk senede ve onun gibi fevkalâde zeki bir kardeşimizin ince tetkikatını vaktim ve hastalığım müsaade etse, tetkik ve tâdilden sonra size gönderip, ya Tılsımlar mecmuasının zeyli veya Lem’alar mecmuasına, Risale-i Nur’un hakkaniyetine bir hüccet olarak yazarsınız. O kardeşimizin Nur avukatı Ahmed Feyzi’nin incir teberrüküne mukabil, benim namıma bir Sikke-i Gaybiye mecmuasını ona gönderiniz ki, incirleri bana dokunmasın. Çünkü bu âhirde kat’iyen mukabelesiz hediyeler beni hastalandırdığı, çok tecrübelerle pek kat’îleşti.

Hem o kardeşimizin iki mübarek haremi ve muhterem validesinin ve Said ve Nuri namındaki evlâtlarının bana yazdıkları samimî mektuplarına mukabil, hem onlara, hem evlâtlarına çok dua ediyorum. Öyle bir kahraman Nurcunun öyle hakikatli, muhterem, dindar refikasının Nurlara fedâi ve hâdim olarak verdikleri mâsum evlâtlarını ruh u canımızla Nurun mâsumlar dairesinde kabul ediyoruz. Ve Mehmed Emin ve Ali Akdağ ve Ahmed Feyzi’ye ve umum kardeşlerimize selâm ve dua ederiz.”(Emirdağ Lahikası)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir