FELAKETLER HELAKETLER SEFALETLER
Gayet ehemmiyetlidir.
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
“Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsra Sûresi, 44.ncü ayeti)
Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber mânevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki:
Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye mâsumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.
Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O mânevî ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı mâneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.
On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem âhirzamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.
Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaifler, müstebit büyük zâlimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten tesellî buldum.
Eğer o felâketi gören zâlimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.
Eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın mânevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medâr-ı şeref yapar, sevdirir.(Kastamonu Lahikası)
İslamiyeti kabul etmeyen herkes isterse ehl-i kitap olsun ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Kur’an ve sünnetin kati emri bu şekildedir. İslam dini kendinden önce gelen dinlerin hüküm ve geçerliliğini iptal etmiştir. Ehl-i Sünnet alimleri, bazı özel durumda olan mazlum Hristiyanların da cennete gidebileceklerini beyan etmişlerdir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu mektubunda hak ve hakkaniyeti bir derece bilen ve zalim insanların cinayetleri neticesinde sıkıntılara maruz kalan çocukların ve yaşlı insanların mükafata ulaşacağına belki de onları cehennemden kurtaracağına dikkat çekiyor. Üstad Hazretlerinin, bu görüşü, Musibet-i Semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetlerine maruz kalan çocuklar, masum ve mazlumları içine almaktadır. Zalim, müstepit ve münafık olanlar ise müstehak oldukları cezayı bulacaklardır.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!