MURADİYELİ TERZİ KAMİL ACAR

Kamil(Kemal) Acar, Van’nın Muradiye ilçesinde 1918 yılında dünyaya gelmiştir. Muradiye de terzi esnafı olarak tanınmıştır. Van ve civarında Nur Talebeleri ile iman ve Kur’an hizmetinde bulunan Kamil Ağabey, çeşitli zamanlarda Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edip elini öpmüştür.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ilk defa 1952 yılının Haziran Ayında bir Ramazan günü Emirdağ’da ziyaret eden Kamil Ağabey, o günü hatıralarında şöyle anlatır:

”Emirdağ’ında Uzun Çarşıdaki Mehmed Çalışkan’ın dükkanına gittim. ”Ben Van’ın Muradiye kazasından Terzi Kemal Acar’ım, Üstad’ımızı ziyarete geldim.” dedim. Mehmed Ağabey bana, ”Üstad’ımıza haber gönderelim kabul ederse görüşürsünüz.” dedi. İkindi Namazını kılıp otele geldim. Cevşen okumaya başladım. Cevşen bitti. Çalışkan Ağabey geldi. Beni otelden dışarı çıkardı. Biraz birlikte yürüdük. Sonra, ”Şunu takip et” diye birisini gösterdi. Onu takip ettim. 100-200 metre gittik bir evin önünde durdu. Kapıyı açtı, içeri girdi, ve beni de çağırdı. İçeri girdim, Kapıyı kilitledi. Beraberce merdivenleri çıktık. Odanın kapısını vurdu. İçerden ”Gel” sesi ile içeri girdi. Ben de onu takip ettim, içeri girdim. Selam verdim. Üstad ”Aleykümselam” diyerek selamımı aldı. Elinde Sikke-i Tasdik-i Gaybi vardı. Kitabı kapadı, rafa bıraktı.

Ben hemen elini öptüm. Elini boynuma attı. ”Otur” dedi. ”Nereden geliyorsun? İsmin nedir? Babanın ismi nedir?” diye bana sordu.
”İsmim Kemal, babamın ismi Cemşid. Babam sizi Nurşin Camiinde ziyaret etmiş.” dedim.
Üstad, ”Hangi aşirettensin?” dedi. ”Haydaran aşiretinden, Etmaneki kabilesindenim.”dedim.
Üstad, ”Senin ismin Kemal değil, Kamil’dir.” diyerek bana şöyle hitap etti:
”Sen benim 27 senelik talebemsin. Babanı da talebeliğe kabul ettim. Seni Haydaran aşireti yerine kabul ettim. Her sabah İsm-i Azam’la sizlere dua ediyorum. Benim bir tane Kamil talebem var. Sen de ikinci Kamil’sin. Benim Terzi talebelerim bana çok sadıktır.”

Van’da bulunan talebelerinden Molla Hamid, Molla Resul, Molla Yusuf, Çaycı Emin, Çaldıranlı Taceddin, Eski Müftü Hasan Efendi’nin selamlarını söyledim.

Üstad Hazretleri,”Ben onlara mektub yazamıyorum. Sen benim canlı mektubum olarak onlara gideceksin, görüşüp, selamlarımı söyleyeceksin. O havalideki Nur Talebeleri ile muhabere edeceksin. Onlarla sık sık görüşüp bana da ara sıra mektub yazacaksın. Benimle görüştüğünü de kimseye söylemeyeceksin. Ben Şark’ı çok seviyorum. İnşaAllah, Şarka geleceğim.” dedi.

”İnşaAllah bekleriz Üstad’ım ” dedim ve ”Suad’ın da size selamı var.” dedim. Suad Abdülmecid Ağabey’in oğlu. Van’da askerdi, gelirken onu da görmüştüm. ”Amcamın elini öperim, selam söyle” demişti. Üstad bana döndü. ”MaşaAllah, demek sen Suad’ı da gördün, ben daha görmemişim.” dedi. Elini öptüm, dua istedim ve yanından ayrıldım.”

1953 yılında Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret için Muradiyeden yola çıkan Kamil Ağabey, önce Urfa’ya gelir. Burada Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayram ile görüşür. Abdullah Ağabey’den Üstad’a verilmek üzere bir mektub ile Hüsrev Ağabey’e verilmek üzere de bir miktar kitap parası alır ve Isparta’ya gider. Isparta’da Nuri Benli ve Rüştü Çakın Ağabeylerinin yanına gider.

Yanındaki arkadaşı ile Üstad’ın evine giden Kamil Ağabey’e kapıyı Zübeyr Ağabey açar. Ona ismini sorar. ”Ben Muradiyeli Terzi Kamil Acar, bu da arkadaşım Feyyat” deyince, Zübeyr Ağabey boynuna sarılır. Ve Üstad’ımıza söyleyeyim deyip yukarı çıkar. Hemen bizi çağırdı. Yukarı çıktık, Üstad kıbleye oturmuş bir şeyler okuyordu. Elini öptük. Oturmamızı söyledi. Oturduk. Bana hitaben,
”Kardeşim ne var ne yok? diye Risale-i Nur’un inkişafını” sordu. Ben de, Van’dan, Muradiye’den, Urfa’dan, Diyarbakır’dan nurun inkişafını anlattım. Çok memnun oldu. Abdullah Yeğin Ağabey’in mektubunu verdim. Hüsrev Ağabey’in emanetini vereceğimi söyledim. Peki dedi. Nereden gideceğimi sordu. Ben Erzurum’dan gideceğim dedim. Bana ”Ağrı’da eski mebus Ahmed Alpaslan Bey’e uğra, İran’la muhabereyi temin etmiş mi diye sor. Talebelerle daima gidiş-geliş yapsın”dedi. Elini öpüp yanından ayrıldık.

Üstad Hazretlerini ziyaret için yeniden yola çıkan Kamil Ağabey, önce Diyarbakır’a, sonra da Urfa’ya gelir. Gelirken Diyarbakır’lı bir kardeş Abdullah Ağabey’e vermek üzere bir testi alır, bir tane de kendisi satın alır. O gece Urfa’da kalan Kamil Ağabey’e, sabahleyin Abdullah Ağabey, ”Bu su testisini Üstad’a götür”dedi. Ben götürmem, ”Üstad testiyi ne yapacak.” dedim. Israr edince, ”Ben götürsem de Abdullah Ağabey gönderdi diyeceğim” dedim ve yola çıktım.

Kurban Bayramı Arefe günü Emirdağ’a gelen Kamil Ağabey doğruca Mehmed Çalışkan’nın dükkanına gider. O sırada dükkana Hüsnü Ağabey geldi ve bana döndü, ”Ben Üstad’ımıza söyleyeyim” deyip gitti. Biraz sonra geldi. Bizi aldı, Üstad’ın yanına götürdü. İçeri girip, selam verdik,selamı aldı, bize ”oturun” diye işaret etti.

Üstad, o gün çok hastaymış, kimseyi kabul etmiyormuş, fakat benim ismimi duyunca gelsin demiş. Üstad karyolada oturuyordu, çok rahatsızdı, konuşmasını anlayamıyorduk. Üstad, Zübeyr Ağabey’e söylüyor, oda bize aktarıyordu. Daha sonra ben karyolaya yanaştım. Bana şöyle konuştu:

”Ben çok hastayım. Konuşamıyorum. Senin geldiğin bana şifa oldu. Ben şimdi çok iyileştim. Hüsnü bana dedi ki, Kamil gelmiş. Ben lüzumsuz niye gelmiş dedim. Halbuki çok lüzumlu bir iş için gelmişsin. Hüsnü sen, Konya’da ve Diyarbakır’daki talebelerin dörder aylık tayinlerini hesap et, Kamil’e verelim. Konferans kitabını da Kamil’e verelim. Kardeşim Abdülmecid’e versin. Acele Arapçaya tercüme etsin, bize göndersin, Arabistan’a göndereceğim.”

Ben, ”Üstad’ım Urfa’dan iki tane testi getirdim. Abdullah Ağabey birini size gönderdi. Çalışkan Ağabey’in dükkanında” dedim. Üstad, Hüsnü Ağabey’e, ”O’nu getir”dedi. O da sadece birini getirmiş.Üstad, ”İkisini de getir bana çok lazım” dedi. Bana döndü,”kaça aldın?”dedi. 70 kuruş deyince,”Ben sana 75 kuruş vereceğim.”dedi. 75 kuruş ile birlikte bir de tek bir gümüş lira verdi. Arkadaşım Hacı Reşit’e de 50 kuruş verdi. ”Bunu ekmekten başka bir şeye vermesin”dedi.

Bu sırada Hüsnü Ağabey, bir tahta bavulu açtı. Bavulun içinde bir gümüş mühür ile Üstad’ın imzası olan katlanmış bir kağıt parçası göründü. Üstad, ”Onu bana ver.” Üstad kağıdı açtı, bana göstererek, ”Bu benim vasiyetnamemdir. Bu da mührümdür. İki senedir bunu arıyordum, bulamıyordum. Bugün bulunduğuna göre, vasiyetnamemin Kamil’e okunmasının lüzumu vardır.”dedi ve okudu:

”Said’in bir vasiyetnamesidir. Emirdağ’da vefat edersem, yukarı mezarlığa, Isparta’da vefat edersem, orta mezarlığa defnediniz. Üç veya dört talebemden maade yerini kimse bilmesin. Hayatım ziyareti kabul etmediği gibi mematım hiç kabul etmiyecek. Risale-i Nur’a tam hizmet edenlerin tediyeleri, Risale-i Nur’un paralarından, zekat paralarından temin edilecek.”

Üstad, Risale-i Nur’un 11 talebesinin isimlerini de okudu ve bana ”Sana tediye vereceğim, fakat ihtiyacın yok. Sen Şarkta Hüsnü gibisin.”dedi. Elini öptüm, Üstad’ın yanından ayrıldım. (Derleme, N.Şahiner, Son Şahitler)

Doğu vilayetlerinde büyük hizmetlere vesile olan Kamil(Kemal) Acar Ağabey, 12 Temmuz 2007 tarihinde vefat etmiştir. Kendisine, Allah’tan rahmet dileriz.

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir