MUANNİD NURCU, MEHMED AĞABEY

Mehmet Çalışkan, l905 yılında Afyon’a bağlı Emirdağ’da dünyaya geldi. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, Emirdağ hayatında önemli yeri olan Çalışkanlar Hanedanının bir mensubu olan Mehmed Çalışkan Ağabey, hatıralarında Üstad Hazretlerinin Emirdağ’a gelişini ve ziyaretini şöyle anlatmaktadır:

“l944’ten önce, ticaret için Denizli’ye seyahatlerimde Üstad Bediüzzaman’ın ismini duymuştum. Ama o günlerde kendileriyle görüşme imkânım olmamıştı.l944’ün Ağustos sonuydu. Bediüzzaman Hazretlerinin Emirdağ’a geldiğini kardeşim Hasan Çalışkan’dan duydum. O, bir gün önce Üstad Bediüzzaman’ı ziyarete gittiğini söylemişti. Ben de hemen ziyaret etmek istemiştim. Sabah namazından sonra otele ziyaretine gittim. Kimseyi almamalarını tembih etmişti. Emirdağ’da Üstadı ilk ziyaret eden, bizim birader Hasan olmuştu. Üstad ona, ‘Emirdağ’da beni ilk ziyaret eden sensin. Burada ilk talebem sensin’ demiş. Sonradan biradere, henüz yeni vefat eden babamız için de, ‘Pederin çok büyük bir adammış. Ne kendisi, kendini bilmiş, ne halk onu bilmiş. Pederiniz âlem-i berzahta Hafız Ali ile beraber oldular. Onu Hafız Ali’ye eş ve arkadaş yaptım’ diye buyurmuş. Bana şöyle demişti: ‘Babanız sağ olsaydı, bana asıl hizmeti o ederdi.’

“İlk ziyaretine gittiğimde, odasında yalnızdı.Bana baktığında, ‘Efendim hoş geldiniz, safâ geldiniz.’ dedim. Bana ‘Senin ismin ne?’ dedi. ‘Benim ismim Mehmed, akşam sizi ziyaret eden Hasan’ın ağabeyiyim, Derviş Ali’nin oğluyum’ dedim. ‘İnşallah, Muhammed kardaşım, sizinle çok görüşeceğiz. Benim şimdi işim var, sonra görüşürüz.”dedi.

Kardeşim Hasan ile beraber bir akşam vakti ziyaretine gittik. Üstad Hazretleri, bana hitaben, “Bu biraderin, işâ (yatsı) ile mağrib (akşam) arasında konuşmanın yasak olduğunu bilmemiş de seni getirmiş’ demişti. Birgün Üstad Hazretlerini ziyarete oğlum Ceylan ile gitmiştik. Bana hitaben:

“Bak kardeşim, benim evlâdım yok. Bu oğlunu bana ver. Benden hem iman dersi alsın, hem de bana hizmet etsin, üniversiteye sonra gönderirsin.” dedi.

”Olur efendim’ diyerek o andan itibaren Ceylân’ı Üstad’ın hizmetine vermiştim. Ceylân’da en ufak menfi bir hareket olmadı. ‘Gitmem, etmem, yapmam’ demedi. O da memnuniyetle kabul ederek, Üstad’ın hizmetine girdi.

Biz Üstad’ın yanına gayet rahat girip çıkardık. Bana, “Kardeşim, sen serbestsin. İstediğin zaman girip çıkarsın. Ceylân’ı bana vermekle sen büyük hizmet ettin. Onun yapmış olduğu hizmet senin hasenat defterine geçer. Senin şahsının hizmetine bir ihtiyacım yok. Yalnız sen Üstad’ını görmek istediğin zaman gelebilirsin’ demişti.

Risale-i Nur Külliyatından Lahikalarda Çalışkanlar Hanedanı mensubu Osman, Mehmed, Hasan ve Abdullah kardeşlere Üstad Hazretlerinin yazdığı mektublar ile onların da Üstad’a yazdığı birçok mektublar yer almaktadır. Bunlardan birkaçı ise şöyle:

”Aziz, sıddık kardeşlerim;

Size, mânidar ve acip ve Risale-i Nur’un talebeleriyle ve Risale-i Nur’a ve Âyetü’l-Kübrâ’nın kerametiyle ve ehl-i dünyanın ilişmek niyetleriyle alâkadar karşımda eskiden belediye bulunan hükûmet dairelerinden birisi, hiçbirşey kurtulmayarak, hiç görmediğimiz acip bir parlamakla gecenin en soğuk bir vaktinde üç saat cehennem gibi yandığı halde, tam bitişiğinde, Risale-i Nur’un Çalışkanlarından bir talebesi, yine iki kardeşinin, mâsum Ceylân’ın sermayelerinin kısm-ı âzamı bulunan büyük mağazaları, o yangın yeriyle iki küçük dükkân fasıla ile o dehşetli yangın bütün şiddetiyle mağazaya doğru gelirken biçare Ceylân yanıma geldi, dedi: “Biz yanıyoruz, mahvolduk.”

Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyetü’l-Kübrâ’nın bir kısım matbu nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı.

Ben de Risale-i Nur’u ve Âyetü’l-Kübrâ’yı şefaatçı yapıp, “Ya Rabbi, kurtar” dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumunda bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur’un ve Âyetü’l-Kübrâ’nın hıfzında olan mağazaya kat’iyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı. Yalnız ahali camlarını kırdılar. Eğer ahali ilişmeseydi, eşyalarını almasaydılar, hiçbir zarar olmayacaktı.”

Yangın hakkında Üstadımızın yazdığı hakikate kat’î kanaatımız geldi; gözümüzle gördük. Osman, Mehmed, Hasan, Ceylân ve yardım eden İbrahim.”(Emirdağ Lahikası 66 mektub)

Bu yangın hadisesinden sonra Üstad Bediüzzaman Hazretleri zaman zaman Ceylan Ağabeye takılırmış,”Senin kalbinde hâlâ dünya tamahı var.”

”Aziz, sıddık kardeşlerim ve benim hakkımda bu gurbette samimî akrabalarım Osman, Mehmed, Hasan efendiler;

Sizin hâlisane bana ve Risale-i Nur’a karşı hiç unutulmayacak hizmetinize bir mükâfat-ı âcile olarak Hasan Feyzi ve sair talebelerin, Çalışkan hanedanına karşı fevkalâde teveccühleri ve umum memlekette sizin şerefinizi neşretmeleri ve ehl-i hakikati size dost yapmakları cihetiyle, benden ziyade Risale-i Nur ve şakirtlerini himaye ve muhafaza etmek ve ehl-i siyasetin ve beni zehirleyen düşmanlarımın desiselerinden kurtarmak için gayet derecede bir ihtiyat, tam bir sadakat ve benim yerimde tam bir dikkatle mükellefsiniz. Yoksa az bir hatâ, yalnız bana değil, belki binler mâsum şakirtlere ve şimdi parlayan şerefinize dokunacak. Benim vaziyetim ve verilen sıkıntılar altı vecihle kanunsuz olmasından, ileride mes’uliyetten kurtarmak için insafsız ve kanunsuz beni tâzip edenler, kendilerine bir bahane, bir vesile arıyorlar. Pek çok dikkatli olmanız lâzımdır.”(Emirdağ Lahikası)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin, Mehmed Çalışkan Ağabey ile bizlere verdiği bir hizmet metodu dersi de şöyle:

”Tek partinin istibdadı zamanında şapka giymek bir nevi mecburiyetti. Ben de giyerdim. Bir gün kırda Üstad’ın hizmetinde iken fötrümü taşlar arasına gizlemiş, takkemi giymiştim. Üstad’la sohbet ediyorduk. O sırada posta dağıtıcısı Ahmet Efendi oradan geçti. Bu zat şapka giymezdi. Üstad onu gösterdi ve şöyle buyurdu: ‘Bu zat şapka giymediği için ona dua ediyorum.” Ben de bu dersi Ahmed Efendiye değil, Mehmed’e (kendime) söyledim. Başımdan şapkayı çıkartıp, taşların arasına fırlatıp attım. Ondan sonra bir daha giymedim.”

Mehmed Çalışkan Ağabey’e, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin duası:

“Yâ Erhamerrahimîn! İsm-i âzam hürmetine, bu evradları okuyan Mehmed Çalışkan’ın cennetü’l firdevse saadet-i ebediyeye mazhar ve hizmet-i Nuriyede muvaffak eyle. Âmin, âmin, âmin..”

Emirdağ’ından 1965 yılında Eskişehir’e gelen Mehmed Çalışkan Ağabey, 1984 yılında burada vefat etmiştir.

Mahkeme ve polis dosyasında, ”Muannid Nurcu” diye tarif edilen Mehmed Çalışkan Ağabey’e, Nurkoy olarak Allah’tan rahmet dileriz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir