GÜNLÜK HAYATIMIZIN KELİMELERİ

“İ’lem eyyühe’l-aziz! “Sübhanallah”, “Elhamdü lillah”, “Allahu ekber” —bu üç mukaddes cümlenin faidelerini ve mahall-i istimallerini dinle:

“1. Kalbinde hayat bulunan bir insan, kâinata, âleme bakarken, idrâkinden âciz, bilhassa şu boşlukta yapılan İlâhî manevraları görmekle hayretler içinde kalır. İşte bu gibi hayret ve dehşet-engiz vaziyetleri, ancak “Sübhanallah” cümlesinden nebean eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner.”

“2. Aynı o insan, gördüğü leziz nimetlerden duyduğu zevkleri izhar etmekle, hamd ünvanı altında in’âmı nimette ve Mün’imi in’amda görmekle idame-i nimet ve tezyid-i lezzet talebinde bulunarak, “Elhamdü lillâh” cümlesiyle nîmetler definesini bulan adam gibi nefes alıyor.”

“3. Aynı o insan, mahlûkat-ı acibe ve harekât-ı garîbeden aklının tartamadığı ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zaman, “Allahü ekber” demekle rahat bulur. Yani, Hâlıkı daha azîm ve daha büyüktür. Onların halk ve tedbirleri kendisine ağır değildir.”(Mesnevi-i Nuriye, Habbe)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, günlük hayatımızda sıkça kulandığımız, Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahü Ekber, kelimelerinin fayda ve kullanma yerlerini bize öğretiyor.

Sübhanallah, Allah’ı her çeşit kusur, noksan, ortak gibi hallerden  tenzih etmek. Dokuzuncu Söz’de bu konu üç ayrı mana ile izah edilir. Birinci manası, Rabbimizi “hayatsız, ilimsiz, iradesiz olma, görmeme, işitmeme, güç yetirememe” gibi bütün noksanlıklardan,

İkinci manası; Rabbimizi kendi hakkında ileri sürülen bütün  yanlış düşüncelerden, her türlü batıl inançlardan,

Üçüncüsü de, varlık âleminin sahip olduğu hiçbir noksanlığın Allah için söz konusu olamayacağını ilân etmemizdir. Biz mahlûkuz.  Bizdeki hiçbir noksanlık Hâlık’ımız için söz konusu olamaz demektir.

Kainat ve semavata bakan insan, gördüğü karşısında hayrette kalır. Allah’ın, Celal isminin azamet ve kibriyası karşısında Sübhanallah’dan fışkıran soğuk tatlı suyu içerek bu hayret ateşini söndürebilir.

Rabbimiz, “Semâvât ve arzda ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. O Azîm’dir, Hakîm’dir” (Hadid Sûresi, 1) buyurmakla mahlûkatın en hâkim zikrinin Sübhanallah, yani tesbih olduğunu da bize ders veriyor.

Hamd, bir ihsana, bir nimete karşı kalbin medih ve şükür duygularıyla dolması ve o ihsan sahibine hürmet etmesidir.
Kur’ân’ı Kerîm, Fatiha Suresi, “Rabbü’l- âlemine” “Âlemlerin Rabbine hamd” ile başlar.

Hamd ünvanı altında, kul Allah’ın verdiği nimetlere karşı teşekkür etmesidir.İn’am ise, Allah’ın insana ikram ettiği ve arkası kesilmeyen nimetler silsilesidir. Elhamdülillah, cümlesi nimet definesini bulanın, o nimet sahibi Allah’a teşekkürüdür.

İnsan, benzeri görülmemiş mahluklar, garip hareketleri aklının tartamadığı ve zihninin içine alamadığı şeyleri görünce, Allahu Ekber ile rahat bulur. Allahu Ekber, demek,  Allah’ın en büyük olduğunu yani O’nun kemâlinin bütün tasavvurların çok ötesinde  büyük olduğunu ilân etmek demektir.

Tekbir, insana aczini hatırlatan, zilletini ders veren ulvî bir zikir. Allah’ın her sıfatı sonsuz kemâlde; kudreti de, ilmi de, iradesi de. İlim sıfatını düşünen insan, “Ben Allah’ın ilmi hakkında ne düşünsem, ne tasavvur etsem, ne hayal etsem o ilim sıfatı, bütün bunlardan sonsuz derece büyüktür”  der. İlâhî ilim karşısında hayretini Allahu Ekber ile ifade eder.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir