ASRIN MANEVİ HASTALIKLARINA İLAÇ

Neden, bu asrın manevi hastalıklarına karşı, Risale-i Nur’un ilaçlarını kullanmak lazım?

Risale-i Nurlar bu asrın manevi hastalıklarına, Kur’an eczanesinden alınmış tesirli birer ilaçtırlar. Risale-i Nurların her bir eczası muhtelif manevi hastalıkların devası ve şifasıdır.

Herbir risale ayrı bir şifa kaynağıdır. Namazla ilgili risaleler insana namazın neden kılındığını öğretirken. Tevhid ile ilgili risaleler, Allah’ın varlığını, birliğini inkarcıları susturacak derece açık ve aklı kabule zorlayan delillerle doludur.

Haşir Risalesi insandaki aşk-ı bekayı törpüleyen onu yok etmeye çalışan, maddeci felsefenin tahribatını tamir ve tedavi eden tesirli bir devadır. Kader Risalesi, kader hakkında kafası karışan adamın manevi buhranına bir reçete gibidir.

İmanı olup da asrın getirdiği manevi yaralar ile yaralanan Müslümanlar için Risale-i Nurlar güzel birer merhemdirler. Kabre yaklaşmış ihtiyarlar için Risale-i Nurlar o umutsuz ve karanlık kabir çukurunu cennetin güzel bir bahçesine çeviren iksir gibidir. Bu iksiri içen bir ihtiyar, cennet bahçesinde ebedi ve genç bir şekilde dirileceğini öğrenince, ihtiyarlık ona yük değil şevke dönüşür.

Gençler için yazılan risaleler onlara adeta ebedi hayatı kazandıran bir iksirdir. Bu her derde deva, hastalığı iyileştiren suyu içen genç, hem bu dünya hayatında hem de ahiret hayatında mesut ve bahtiyar olur.

İnsan okuyunca bu risalelerde, öyle azîm şifalar buluyor ki, hastalar içse, her türlü devayı içinde bulurlar. Yaralılar içse, bin türlü yaralarına merhem bulurlar. İhtiyarlar içse, hayat-ı ebediyenin civanmerd gençlerinden olurlar. Gençler içse, ebedi mutluluğu  bir anda elde ederler. İşte, risaleler, herbiri başlı başına birer kaynak ve nehir gibidir. Bu nehirlerden, insan doyuncaya kadar su içmeli, el ve yüzlerini temizlemek isteyenler de ondan istifade etmelidir.

Neden bu kadar önemli?

Bize göre, İslam muhitinde bulunan bir müslüman, İslam okyanusu içinde de olsa, Risale-i Nurlara muhtaçtır. Neden muhtaç? Zira Risale-i Nur insanın imanını,araştırıp güçlendirmesine yarayan iman dersleri ile insanların alışkanlık perdesini yırtıp, insana vazifelerini hatırlatıyor. Zamanla İslam’a alışkanlık hali duyan müslümanları ikaz edip, bu alışkanlıklarını kırıyor.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözleri de bu konuda bize ışık tutmaktadır:

“Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir.”

“Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, her şeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp, her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile, rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azab çeksinler. İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, -hadsiz tecrübelerle- Risale-i Nur’un imanî ve Kur’anî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.”(Kastamonu Lahikası, 84 ncü mektub)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir