YARATILIŞIN EN BÜYÜK GAYESİ,hilkat,,nimet

”Kat’iyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.

Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten müptelâ olur.

Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder?

İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.”(Mektubat, Yirminci Mektub)

Risale-i Nur’un önemli derslerinden birisi olan, Yirminci Mektub için, ”Bu mektub bir kibrit-i ahmerdir,bir iksir-i azamdır,” denilmekte. Yani bu mektub, cisimleri altın haline getirecek derece de tesirli bir madde ve kıymeti yüksek, çok tesirli, her derde deva bir ilaç.

Herşeyin bir gayesi, amacı var. Kıymeti onun gayesinden ileri gelir. Gaye olmazsa, kıymeti de olmaz. Gayesine hizmet etmeyen şeyi insan, hemen elinden çıkarır. İşte insanın da bir gayesi, amacı var. İnsanın gayesi ne? Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri,” Hilkatın enyüksek gayesi iman-ı billah’dır” diyor. Yaratılışın en büyük gayesi,amacı Allah’a imandır. İnsan dünyaya Allah’ı tanımaya bilmeye gelmiş. Onun isim ve sıfatlarını tanıyıp öğrenmeye gelmiş, işte bu Allah’a imandır. Allah’ı bildik tanıdık. İş geldi, marifetullah’a. Allah’ı bilme isim ve sıfatlarıyla tanıma. O bizim Rabbimiz olduğu gibi bütün bitki, hayvan,sema, arz, melek, cin, arşın, kürsünün, cennet, cehennemin de sahibi ve Rabbi’dir.

Bilme ve tanıma arasındaki fark ne? Biz elimizdeki bir bardak suyu biliriz, fakat bir kimyacı o suyu tanır. Onun içindeki molekül sayısını ve diğer özelliklerini bize hemen anlatır. İşte marifetullah ilmi de böyledir. Risale-i Nur bu ilimdendir. Bize, Allah’ı tanıtır. Şimdi, yukarıdaki bölümü tekrar okuyarak, bir tefekkür alemine girmeye çalışalım.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir