ÖLÜMÜN YÜZÜNE BAKMAK

Ölüm nedir? Ölüm gerçeği denilince ne anlamalıyız?

Ölüm olayı, tıp ilmine göre, beyin ölümü tabir edilen beyne kan akışının durması ve beynin elektrik gönderememesi sonucu diğer organ ve dokular da bir süre sonra durmasıdır. Kur’an’da anlatılan ölüm ise tıbbi olarak bilinenin çok ötesindedir. Âl-i İmran Suresi 185 nci ayette,“Her canlı ölümü tadacaktır” ifadesi ile ruhun ölmediği, sadece ölümü tattığı bildirir. Yani, ölümle ruhun beden meskeninden çıktığı anlatılır. Ruhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, ruhun bedenden ayrılması, canlıların hayatlarının sona ermesidir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur adlı eserinin birçok yerinde ölüm gerçeğini bizlere şöyle anlatmaktadır:

”Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakiki vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahim’inin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.”

“Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir. Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.”(Lem’alar, Yirmi Beşinci Lem’a, Dokuzuncu Deva)

“En evvel, herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-u Kur’an ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de, fakat mümin için asıl siması nuranîdir, güzeldir gördüm. Ve çok risalelerde bu hakikati kat’i bir surette ispat etmişiz. Sekizinci Söz ve Yirminci Mektup gibi çok risalelerde izah ettiğimiz gibi ölüm; idam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir. Ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Berzah âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır. Ve hakeza, bunlar gibi hakikatlerle ölümün hakiki güzel simasını gördüm. Korkarak değil, belki bir cihetle müştakane mevtin yüzüne baktım.”(Yirmi Altıncı Lem’a, Sekizinci Rica)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir