KABRİN ARKASINI ÖGRENMEK

”İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı Rububiyetin mehâsininin dellâlı, seyircisi ve künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı, göstericisi olduğundan, böyle baksan-yani ubûdiyeti cihetiyle-onu bir misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nuranî bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin. Şöyle baksan yani risaleti cihetiyle bir burhan-ı hak, bir sirac-ı hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet görürsün.

İşte, bak: Nasıl berk-i hâtıf gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i hidayetini kabul edip hırz-ı can etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illâllah’ı, bütün meratibiyle beraber kabul etmesin?”
(On Dokuzuncu Söz, Altıncı Reşha)

Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam, kabrin arkasını insan aklının göremediği sonsuz mutlulugu müjdeliyor. Rahmeti sonsuz olan Allah’ı doğru ve hak bir şekilde keşfedip ilan ediyor. İnsanları da buna davet ediyor.

Allah’ı varlığı, birliği ile değil, isim ve sıfatları ile keşfedip gizli hazineler hükmünde olan isimlerini hem görüyor hem de bize gösteriyor.

Peygamber Efendimiz (asm)’e bu gözle baktığımız zaman O’nun hakkın bir delili, hakikatin bir lambası, hidayetin güneşi ve saadetin en kuvvetli ve sarsılmaz bir vesilesi olduğunu anlar ve görürüz.

Üstad Hazretleri, bu reşha da Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’ın ubudiyet ve kulluk cihetini anlatıyor. Allah’ın herbir isminin gizli hazinelerini açıyor. Meleklerin hayatından, insanlara, hayvanlara, cinlere, bitkilere kadar hepsi bütün O ismin bir cevheridir. İnanmayan sadece o cevherleri görür, faydasına bakar, ama hazineye ve hazine sahibini hatıra getirmez.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir