CENNET UCUZ DEĞİL


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ  ”İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider.” (Enfâl, 8/46)

وَقُومُوا ِللهِ قَانِتِينَ   ”Allah için kıyamda bulunup Ona kulluk edin.” (Bakara, 2/238)

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا    “Nefsini günahlardan arındıran, kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran ise hüsrana düşmüştür.” (Şems, 91/9-10)

وَلاَ تَشْتَرُوا بِاٰيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً   “Benim âyetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin.” (Bakara, 2/41)

Cenab-ı Hak, bu ayetlerle müminlerin, birlik ve beraberlik içinde ihtilafa düşmeden dünya ve ahiret saadetine nasıl kavuşacaklarını bildirmekte. Ayetlerin birisi ihtilafa düşmenin zararlarını, birisi ihlassız olmanın büyük zararlarını, diğeri ihlassızlığın kaynağı olan günahlardan uzak kalmanın gerekliliğini, birisi de namaz ile bu kötülüklerden nasıl uzak kalınacağına işaret ediyor.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bütün bu manaları, Yirmi Birinci Lem’a’da çok açık bir şekilde şöyle ifade ediyor:

“Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir dua-yı mânevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet, ihlâstır.

Elbette, herkesten ziyade, bütün kuvvetimizle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz. Ve ihlâsın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız. Yoksa, hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zayi olur, devam etmez; hem şiddetli mes’ul oluruz.”

İhlas, sadece ahirete ait bir kavram değildir. İhlas batıl düşünce ve yollarda da geçerli olan bir kavramdır. Bir insan neye inanırsa inansın, inandığı şeye safi ve samimi bir şekilde bağlanırsa, bunun adına ihlas deniliyor. Ve bu duygu ile hareket edense kazanmaya daha yakındır.

Bir Müslüman davasında ve inancında ihlassız ve riyakâr olsa, İsrailli bir Yahudi kendi inancında ihlaslı ve samimi olsa, Allah ihlaslı olana kuvvet verir, onun yolunu açar. Allah’ın bu dünyada değişmez bir adetidir. Müslüman ihlaslı olursa, Allah’ın kuvveti daima onunla olur.

Maalesef günümüzde Müslümanların kuvvetsiz ve zayıf olma sebeplerinden birisi de riyakâr ve menfaatçi olmasıdır. İman zayıf olunca, ona dayanan amel ve ahlak da doğal olarak çürük ve temelsiz kalıyor.

Gaye, Allah’ın rızasını kazanmak ise bunun en kestirme ve kısa vesilesi ihlastır. İnsan her neiş yapmak isterse istesin, niyeti Allah’ın rızası olmalıdır. Tek hedefi ihlası elde etmenini yolunu bulmaktır. Zira, ihlas insanı hedefine en kolay ve çabuk ulaştıran bir aractır. İhlas, insanı bazen keramet derecesinde maksadına ulaştırır.

İnsanın dualarının kabul görmesinde ihlasın önemi büyüktür. Duaların Allah katında kabul görmesi de ancak ihlas ile yapılan dualarla mümkündür. Dua insanı maksadına ulaştıran bir ibadettir. İnsanın, dünya hayatında karşılaştığı sıkıntı ve musibetler ise birer imtihandır.

İnsanın, ibadet ve iyilikte samimi olup olmadığı, inandığına ne derece sadık olduğu bu imtihanlarla belli olur. Zira insi ve cinni şeytanlar, insanın önüne bazı manileri çıkarır. Şeytanlar hayrın düşmanıdır. Şerre ve şerlilere karışmazlar. Şeytanın işi hayırlı işlerle uğraşanlardır. Bunlarla baş etmenin yolu da, ihlas kuvvetine dayanmak iledir. Hayrın ve cennetin bir bedeli vardır. Burada Risale-i Nur Külliyatında sıkça geçen şu sözlere kulak verelim:

”Cennet ucuz değildir. Cehennem de lüzumsuz değildir.”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir