Girdi yapan Nurköy

HOCA ABDURRAHMAN EFENDİ

Risale-i Nur’un Barla Lahikası mektupların da adı geçen Hoca Abdurrahman Efendi,Harput’un Molla Köyünde dünyaya gelmiştir. Hoca Abdurrahman bir müddet Molla Köyü’ndeki medresede tahsil görmüş daha sonra İstanbul’a gidip Fatih’te dersiam olarak ilim öğretmiştir. Sultan Abdülhamid döneminde Bağdad ve civarına devlet tarafından müderris ve nasihatçı olarak gönderilmiştir. Buradaki, vazifesinden sonra Elazığ’a gelerek dini hizmetlerine devam etmiştir. […]

KUR’AN OKUYANI DİNLEMEK

Kur’an okunurken veya radyo, bilgisayar gibi şeylerden dinlerken bir işle uğraşmak caiz midir? Bir insan, Kur’an-ı Kerim’i sesli olarak okuyor ve biz de bu sesi işitiyorsak, susup onu dinlemek farzdır. Bu esnada başka bir işle uğraşmak doğru değildir. Alimlere göre, televizyon, radyo ve bilgisayar gibi şeylerden Kur’an’ı dinlemek farz değil, fakat dinleyerek sevap kazanırız. Bu […]

RİSALE-İ NUR ANADOLUDA KÖKLEŞİYOR

Aziz, sıddık kardeşlerim; İki sene tetkikattan sonra mahkeme tarafından bana teslim olunan mecmualardan bugün, mâsumlar taifesinin ve ümmî ihtiyarlar cemaatinin bana yâdigâr olarak gönderdikleri parçaları hâvi büyük ve yaldızlı ciltli bir mecmua gördüm. Bu mecmuanın başında tâ Kastamonu’ya yazdığım bir fıkrayı size göndermek hatırıma geldi. Belki de eskiden bir sureti size gönderilmiş. Bunda kanaatım geldi […]

ALLAH VE RASULUNUN ASLANI HZ. HAMZA(RA)

İslâm tarihinde “seyyidüşşühedâ” ve “esedullah” unvanları ile anılan Hz. Hamza, Peygamber Efendimiz(ASV)den bir yıl önce Mekke’de doğdu. Abdülmuttalib’in oğlu olan Hz. Hamza, Allah Rasûlü(ASV) ile hem anne hem de baba tarafından akrabadır. Hz. Peygamber ve Hz. Hamza (RA), amca-yeğen olmanın yanı sıra Ebû Leheb’in cariyesi Süveybe’den birlikte süt emmelerinden dolayı aynı zamanda sütkardeştirler. Akran olmaları […]

ERMİŞ AĞACI SİLKELEMEK

BİRİNCİ MESELE: Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir. Nasıl ki çoban, gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki, zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır, memnunâne […]

KÖŞKÜNÜ NUR’A VEREN ŞÜKRÜ EFENDİ

1888 yılında Isparta’da doğan, Şükrü Efendi(İçhan), Risale-i Nur’un lahika mektublarında ismi geçmektedir. Isparta Nur Talebeleri arasında yer almıştır. Kastamonu Lahikasında yeralan bir mektubta Üstad Bediüzzaman Hazretleri, şu sözlerle Şükrü Efendi’yi teselli etmektedir: “Isparta’da, Risale-i Nur’un ders ve neşrine iki köşkünü bir zaman tahsis eden kardeşimiz Şükrü Efendinin iki genç evlâdının vefatı, beni müteessir etti.” Şükrü […]

AFRİKA’YA İLK HİCRET

Habeşistan’a yapılan ilk hicret ne zaman yapıldı, ilk hcret edenler kimlerdi? Peygamber Efendimiz (ASV), peygamberliğinin beşinci Miladi 615 yılında, Kureyşlilerin amansız eziyet, hakaret ve işkencelerine karşı müslümanlara hicret emrini verdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün sahabelerine, “Siz bâri yeryüzüne dağılın. Allah Teâla sizi yine bir araya getirir.” dedi. Sahabîler, “Yâ Resûlallah, nereye gidelim?” diye sorunca […]

RİSALE-İ NUR DAİRESİ İÇİNDE OLANLAR

بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 44 ayeti” اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ عُمْرِكُمْ فِى الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ، اٰمِينَ (Dünya ve âhiret hayatınızdaki dakikaların âşireleri adedince Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede muktedir, kuvvetli […]

MUHACIRLARIN İMAMI SALİM (RA)

Aslen İranlı olan Salim, Mekke’de İslam davetinin ilk yıllarında müslümanlığı kabul etmiştir. Ülkesine yapılan bir saldırıda esir düşerek önce bir yahudiye daha sonra da Sübeyte bint Ensariyye tarafından satın alınan Salim, Ebu Huzeyfe ile evlenen Sübeyte ile birlikte Mekke’ye gelmiştir. Ebu Huzeyfe, müslüman olunca Salim’i azat edip onu evlat edinmiş daha sonra da kendisine kardeş […]

İNSAN SADECE CESET Mİ?

”Yirmi Birinci Sözün Birinci Makamında beyan edildiği gibi, Cenâb-ı Hakkın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir. Fakat vehmin tahakkümüyle ve insanın gafletiyle ve fâni hayatı bâki tevehhüm etmesiyle, sabır kuvvetini mazi ve müstakbele dağıtıp, halihazırdaki musibete karşı sabrı kâfi gelmez, şekvâya başlar. Adeta -hâşâ- Cenâb-ı Hakkı insanlara şekvâ eder. […]