ALLAH’IN ASLANI Hz. ALİ (RA)

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (ASV)in hem damadı hem de amcası Ebu Talib’in oğlu olan Hz. Ali(RA) Peygamber Efendimiz’in İslam’a davetini kabul eden ilklerdendir. İslam Devletinin, 656-661 yılları arasındaki dördüncü halifesidir.

Hz. Ali (RA) ın, babası Ebû Tâlib, annesi Fâtıma bint-i Esed, dedesi Abdulmuttalip’tir. Künyeleri Ebü’l-Hasan ve Ebû Türâb. “El-Murtezâ, kendisinden râzı olunan, Allah’ın rızâsını kazanmış” ve “Esedü’llahi’l-ğalib, Allah’ın her zaman galip gelen kuvvetli arslanı” gibi lakapları da vardı.

Hz. Ali (RA), Beytullâh’ta doğmuş, Resûlullah (ASV)ın evinde, O’nun terbiyesi altında yetişmiştir. Mekke’de baş gösteren kıtlık üzerine Resûlullah Efendimiz(ASV) amcasının yükünü hafifletmek için Hz. Ali’yi (RA) himayesine almıştır. 10 yaşlarındayken İslâm ile şereflendi. Hz. Hatice (RA)dan sonra İslâm’a girmiş, “ilk Müslüman olan çocuk” vasfını kazanmıştır.

Hz. Ali (RA) bir gün Peygamberimiz (ASV) ile Hz. Hatice (RA)ı namaz kılarken görmüş, namaz bitince hayranlık ve çocuk­su bir edayla, Peygamberimiz (ASV),“Nedir bu yaptığınız?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (ASV), “Ey Ali!. Bu, Allah’ın beğendiği dindir. Seni, bir olan Allah’a imana davet edi­yorum. İnsanlara ne faydası, ne de zararı dokunmayan putlara tapmaktan sakındırıyorum!” Böyle bir teklifle karşılaşan Hz. Ali (RA)“Bunu babam Ebû Tâlib’e bir danışmam gerekir.” dedi.
Peygamber Efendimiz (ASV),“Yâ Ali, söylediğimi kabul edersen et, etmezsen kimseye söyleme!” buyurdu.

Hz. Ali (RA), Re­sû­lul­lah (ASV)ın bu teklifini gece boyunca düşündü ve sabah huzuruna çıktı ve şöyle dedi:

“Allah beni yaratırken Ebû Tâlib’e sormadı ki, ben de O’na ibadet etmek için gidip babama danışayım!”

Hz. Ali (RA) Mekke ve Medîne devirlerinde her an Peygamber Efendimiz (ASV)ın yanında olmuştur. Hicret esnasında Efendimiz (ASV) ın yatağında uyuyup müşrikleri oyalayarak, Peygamber Efendimiz (ASV)e zaman kazandırmıştır. Allah Rasûlü’nün bıraktığı emanetleri sahiplerine teslim ettikten sonra Kuba’da Peygamber Efendimiz (ASV)e yetişmiştir.

Hz. Ali (RA), Uhud’da ve Huneyn’de muhtelif yerlerinden yara aldı. Bedir’de sancaktardı. Bedir Gazâsı’nın başlamasından önce, Kureyşliler ile teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu dövüşte, hasmı Velid bin Muğire’yi kılıcı ile öldürdüğü gibi zor durumda kalan Hz. Ubeyde’nin yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü.

Hicretin ikinci yılının son ayında Hz. Fatıma (RA) ile evlenen Hz. Ali (RA)ın, Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adlı çocukları dünyaya geldi. Hazreti Peygamber (ASV)a katiplik ve vahiy katipliği yapan Hazreti Ali, Hudeybiye Antlaşması’nı da yazmıştır. Hazreti Peygamber (ASV) vefat ettiğinde, cenazenin yıkanması ve benzeri hizmetleri, vasiyeti üzerine Hazreti Ali ile Resulullah’ın yakın akrabalarından Abbas ve oğulları yapmıştır.

Kur’an ve hadis konusundaki derin ilminden dolayı, kendisinden önceki üç halifeye özellikle fıkhi meselelerde büyük destek ve yardımlarda bulunmuştur. Hazreti Ali(RA), Peygamber(ASV)ın Mekke’den Medine’ye hicret ettiği günün İslam tarihi için başlangıç kabul edilmesine dair teklifi hazırlamış ve bu teklifi de kabul edilmiştir.

Hz. Osman (RA) şehid edilince, Abdullah b. Ömer, Sa’d b. Ebû Vakkas, Mugire b. Şube, Muhammed b. Mesleme ve Üsame b. Zeyd’in de aralarında bulunduğu ashap mescidde toplanarak yeni halife seçimine gitmişlerdir. Hz.Ali (RA) kendisine yapılan hilafet teklifini orada bulunan Talha ve Zübeyr’e yöneltmiş, fakat ısrar üzerine halifeliği kabul etmiştir.

Hz. Ali(RA) bütün amelinde takvayı esas alırdı. Başkalarına da takvayı tavsiye ederdi. “Takvaya dikkat edin ve onu amellerinizin Allah katında makbul olmasına vesile ya­pın. Takvayla yapılan ibadet hiçbir zaman az sayılmaz. Makbul amel hiç az olur mu?”

Hz. Ali (RA),tevekkül ve kadere rıza konusunda ise “Kadere razı olmayan, imanın tadını alamaz. Kişi Allah’ın takdir ettiği şeye razı olsa da, olmasa da mutlaka o başına gelecektir. Fakat kaderine razı olan se­vap kazanır, razı olmayan ise günahkâr olur.”

Hazreti Ali(RA) beş yıl süren hilafetin son dönemin de Kufe’de, Harici Abdurrahman bin Mülcem tarafından zehirli bir hançerle sabah namazında yaralanmış ve aldığı yaranın tesiriyle 26 veya 28 Ocak 661’de vefat etmişti. Allah ondan razı olsun.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir