Girdi yapan Nurköy

UBEYDE BİN HARİS (RA)

Ubeyde Bin Haris (RA), Hz. Peygamber’in tebliğini güvendiği kimselerle sınırlı tuttuğu dönemde Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla İslâm’ı kabul etti. Onun dokuzuncu müslüman olduğu zikredilir. İslamiyet’in ilk yıllarında Ubeyde (RA), karşılaştığı bütün güçlükle­­re sabretti. Hicret emri çıkınca Hz.Ubeyde(RA) yurdunu yuvasını bırakarak, kardeşleri Tufeyl ve Husayn ile birlikte Medine’ye hicret etti. Bedir Savaşı’na iştirak eden bu bahtiyar […]

HALİFE OLMANIN EN BÜYÜK ŞARTI

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اِنَّ اللهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ “Şüphesiz ki Allah takvâya sarılanlarla, iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlarla beraberdir.” Nahl Sûresi, 128 ayet. NAMAZ KILMAK ve büyük günahları işlememek ne derece hakikî bir vazife-i insaniye ve ne kadar fıtrî, münasip bir netice-i hilkat-i beşeriye olduğunu görmek istersen, şu temsîlî hikâyeciğe […]

İNSANIN KAÇ ÇEŞİT FİİLİ VAR

İnsanın kaç çeşit fiili, yani yapabileceği iş vardır? İnsan için iki çeşit fiil, iş söz konusudur. Biri ızdırarî, yani mecburi olduğu, diğeri ihtiyarî, arzu etme kendi isteği ile bir şeyi seçme halidir. Izdırari fiil de kulun hiçbir rolü, hiçbir vazifesi yoktur. Dileyen de Allah’tır yaratan da. Cinsiyetimiz, boyumuz, rengimiz, ırkımız, ülkemiz, organlarımızın çalışması gibi. Dünyaya […]

BİR NUR BİR IŞIK

İKİNCİ MESELE Kardeşlerim, Eskişehir hapishanesinde, ahirzamanın hâdisatı hakkında gelen rivayetlerin te’villeri mutabık ve doğru çıktıkları halde, ehl-i ilim ve ehl-i iman onları bilmemelerinin ve görmemelerinin sırrını ve hikmetini beyan etmek niyetiyle başladım. Bir iki sahife yazdım; perde kapandı, geri kaldı. Bu beş senede, beş-altı defa aynı meseleye müteveccih olup muvaffak olamıyordum. Yalnız o meselenin teferruatından […]

ABDULLAH BİN ÜMMÜ MEKTUM (RA)

İslam’ın ilk yıllarında iman saadetine eren,Abdullah bin Ümmü Mektûm (RA)Peygamberimizin müezzinlerinden ve Medine’ye ilk hicret eden Muhacirlerdendir. Peygamberimiz(ASV) tarafından Medine’de 13 defa vekil bırakılarak Müs­lümanlara namaz kıldıran Hz. Abdullah (RA), göz nimetinden mahrumdu. İbni Ümmü Mektûm’un asıl ismi “Amr”dır, fakat “Abdullah” ismi ile anılıyordu. Kendisi de anne­sine nispetle “Ümmü Mektûm’un oğlu” manasında “İbni Ümmü Mektûm” […]

İMANDAN MAHRUM BİR GÖZ

İKİNCİ ALÂMET VE HÜCCET ki, لاَ شَرِيكَ لَهُ “Onun hiçbir ortağı yoktur.” kelimesini intaç ediyor. Bütün kâinatta, zerrelerden tâ yıldızlara kadar herşeyde kusursuz bir intizam-ı ekmel ve noksansız bir insicam-ı ecmel ve zulümsüz bir mizan-ı âdilin bulunmasıdır. Evet, kemâl-i intizam, insicam-ı mizan ise, yalnız vahdetle olabilir. Müteaddit eller birtek işe karışırsa, karıştırır. Sen gel, bu […]

SENETÜ’L-HÜZÜN, HÜZÜN YILI

”Hüzün yılı” ne demektir, hangi yıla bu isim verilmiştir? Peygamber Efendimiz,Peygamberliğinin 10. yılında ard arda yaşanan acı hadiseler ve derin üzüntü ve elem sebebiyle, bu yıla “senetü’l-hüzün (hüzün yılı)” olarak isimlendirmiştir. Onuncu yılda, Resûlullah Efendimiz(ASV)ın amcası Ebû Tâlib hastalandı ve ölüm döşeğine düştü. Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisini küçük yaşından beri bağrına basıp himâyesinde büyüten, kendisini […]

DAİMA ŞÜKÜR ELHAMDÜLİLLAH

Aziz, tam sıddık kardeşlerim, Benim, bu dünyada medâr-ı tesellîm ve sürurum sizlersiniz. Eğer sizler olmasaydınız, bu dört sene azaba dayanamazdım. Sizin sebat ve metanetiniz, bana da kuvvetli bir sabır ve tahammülü verdi. Birden hatıra gelen dört nokta: Birincisi: Kardeşlerim, bu zelzele benim itikadımda “şakk-ı kamer” gibi bir mu’cize-i Kur’ân’dır; en mütemerridi dahi tasdike mecbur eder […]

ABDULLAH BİN SÜHEHL (RA)

İslamiyet’in ilk yıllarında Müslüman olan Abdullah bin Süheyl (RA), müşriklerin dayanıl­maz işkencelerine maruz kaldı. İlk kafile ile birlikte Habeşis­tan’a hicret etti. Bir müddet orada kaldıktan sonra,her türlü çile ve işkenceyi göze alıp Mekke’ye döndü. O sıralar müşrik olan babası, oğlunun Müslüman olmasına ve hicret etmesine çok öfkelenmişti. Oğlunun geri dönmesiyle birlikte hemen harekete geçti. Önce […]

GÜL GONCASI YAPRAKLARI

BİRİNCİ ALÂMET VE HÜCCET ki, وَحْدَهُ kelimesi onun neticesidir. Herşeyde bir vahdet var. Vahdet ise, bir vâhide delâlet ve işaret eder. Evet, vâhid bir eser, bilbedahe vâhid bir sâniden sudur eder. Bir, elbette birden gelir. Herşeyde bir birlik bulunduğundan, elbette birtek zâtın eseri ve san’atı olduğunu gösterir. Evet, bu kâinat bin birlikler perdeleri içinde sarılı […]