Girdi yapan Nurköy

İMAN VE KÜFÜR GÖZLÜĞÜ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ “O takvâ sahipleri öyle kimselerdir ki, gayba iman ederler.” (Bakara Sûresi,3 ncü ayeti) İMANDA ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, bu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. […]

ACİZLİK BİR DİLEKÇEDİR

Acz ve fakrın makbul bir şefaatçi olması neden önemlidir? Acz ve fakr, kişiyi Allah’ın rahmetine ve kudretine bağlar. Aczin ve fakrın en makbul bir şefaatçi olması ise kişinin arzusuna ulaşmasının en kısa yolunudur. Kim arzusuna çabuk ulaşmak isterse, bu hakikati iyi anlamalı ve hayatına geçirme hususunda gayret göstermelidir. Şefaat nedir? Şefaat, bir kimsenin suçunu affettirmek,ondan […]

İSLAM OKYANUSU

Sözler’i müştakların ellerine yetiştiren kardeşim Bekir Ağa’nın fıkrasıdır. Elimizdeki hakaik-i Kur’âniyeyi câmi Nur risaleleri, her an ve zaman bizi tarîk-i hakikatin nurlarına istiğrak ederek, şu zaman-ı hâzıranın ehl-i imanın kalbine verdiği ıztırabı izale etmektedir. Hakka şükürler olsun ki, ehl-i imanın üzerine musallat olan ve gayr-ı kabil-i tahammül olan hâlât karşısında, iman ve irşadın nuranî dairesi […]

HATİCETÜ’L-KÜBRA (RA)

Hatice bint-i Hüveylid veya Haticetü’l-Kübra,Hz. Muhammed Mustafa (SAV)in ilk eşi ve ilk Müslüman olan hanımdır. “Ümmü’l Müminin” müminlerin annesi adıyla anılır. Kureyş eşrafından olan Hazret-i Hatice (RA) cahiliyet döneminde “Tahire” ünvanı ile anılmıltır. Peygamber Efendimiz (SAV) ona “Kübra” lakabını takmıştır. Peygamber Efendimiz (SAV)in İbrahim dışındaki tüm çocukları ondan dünyaya gelmiştir. Erkek çocukları Kasım ve Abdullah […]

İSLAM AĞACININ KÖKÜ İMAN

”Madem hakikat böyledir. Ben tahmin ediyorum ki, eğer Şeyh Abdülkàdir Geylânî (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî (r.a.) gibi zâtlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek […]

BİRLİKTE KOLAYLIK VARDIR

İnsanların şirketler kurmaları onların işlerini daha kolay mı yapabileceklerini gösterir? Birlikte kolaylık varken, çoklukta zorluk ve akıl dışılık vardır. Sanat ve ticaret ile uğraşanlar birlikte kolaylık, çoklukta zorluk manasını anladıkları için, şirketleşme işi ile çok işleri bir çatı altında toplamışlar. Yoksa dağınık ve çok olan işlerin hepsine yetişip idare etmek çok zordur. Bir çatı altında […]

MANEN DESTEK VE ALKIŞ

Aziz, sıddık kardeşlerim; Kat’iyen şek ve şüphemiz kalmadı ki, bu hizmetimizin neticesi olan Risale-i Nur’un serbestiyetini değil yalnız biz ve bu Anadolu ve âlem-i İslâm alkışlıyor, takdir ediyor; belki kâinat memnun olup cevv-i sema, feza-yı âlem alkışlıyor ki, üç-dört ayda yağmura şiddet-i ihtiyaç varken gelmedi ve Denizli’de mahkemenin bilfiil teslimine karar vermesi, yine leyle-i Miracta […]

HİDAYET VE VAHDET YOLU

”Hatıra gelen ikinci nükte: Sâni-i Kadîr, Fâtır-ı Hakîm, Vâhid-i Ehad, kemâl-i kudretini ve cemâl-i hikmetini ve delil-i vahdetini göstermek için, pek az birşeyle çok işleri görmek, pek küçük birşeyle pek büyük vazifeleri gördürmeyi âdet etmiştir. Bazı Sözlerde demiştim ki: Eğer bütün eşya tek bir Zâta isnad edilse, vücub derecesinde bir suhulet, bir kolaylık peydâ eder. […]

SAHABİ KİME DENİLİR

Sahabi, kimlere denir, kimler sahabi sayılır? Sahabe, sahabî kelimesinin çoğuludur. Dostlar, arkadaşlar manalarına gelir. Sohbet ve sahip kelimelerinden türetilmiştir. Ashab kelimesi ise, “sâhib” (dost, arkadaş) kelimesinin çoğuludur. Sahabî, Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i, peygamberliği sırasında gören, O’nunla konuşup görüşen, O’na iman eden ve müslüman olarak ölen kimselere verilen isimdir. Sahâbî’nin tanımı alimlere göre farklı […]

MÜBAREK GÜN VE GECELER

Aziz, sıddık kardeşlerim; Sual: “Tevafukla bu keramet nasıl kat’î sabit oluyor?” diye kardeşlerimizden birisinin sualine küçük cevaptır. Elcevap: Birşeyde tevafuk olsa, küçük bir emâre olur ki, onda bir kasıt var, bir irade var; rastgele bir tesadüf değil. Ve bilhassa tevafuk birkaç cihette olsa, o emâre tam kuvvetleşir. Ve bilhassa, yüz ihtimal içinde iki şeye mahsus […]