İNSANIN SEVGİ KANALLARI NASIL GELİŞİR

İnsanın sevgisini besleyen, büyüten duygu kanalları var mıdır?

İnsanın sevgisini besleyen, büyüten duygu kanalları vardır. Bu duygu kanalları ile insanın sevgisi çoğalır, artar. İnsan, Allah’ın en güzel ve en mükemmel eseridir. Her aza ve duygusu İlahi bir ihsan ve ikramdır. İnsan, Halık’ına karşı hadsiz bir sevgi üzerine yaratılmıştır. İnsan kalbi sevgide kainatı içine alır.

İlahi bir ihsan ve ikram olan aklı ele alalım. İnsan, akıl nimeti ile kainatı okur, oradaki hikmetler karşısında Allah’ın Hakim ismine hayran olur. İnsan bu duygusunu geliştirerek nice ünlü eserler, saraylar keşif ve buluşlar yapmıştır. İnsanın önüne konulan sonsuz hikmetlerle dolu kainat kitabı akıl sayesinde okunmuş ve kainatın esrarı anlaşılmıştır. Allah, insana aklı, kudretin gizli definelerini açan bir anahtar olarak sunmuştur.

Cenab-ı Hakk’ın insanın mahiyetine yerleştirdiği akıl nimeti sayesinde arz ve sema’yı okur, bu güzellikler karşısında Allah’a sevgisi ve muhabbeti artar.

İnsan her bir duygu ve azası ile ayrı ayrı nimetleri tanır, manalarını okur, imanı gelişir, ilmi bilgisi artar, Allah’a olan sevgisi gelişip kuvvetleşir.

Risale-i Nur’da bu konuda Üstad Bediüzzaman Hazretleri bize şöyle hitap ediyor:

”Hattâ insan-ı mü’minde, hayatına ve bekàsına ve vücuduna ve dünyasına ve nefsine ve mevcudata karşı türlü türlü muhabbetleri ve şedit alâkaları, o istidad-ı muhabbet-i İlâhiyenin tereşşuhâtıdır.

Hattâ insanın mütenevvi hissiyât-ı şedidesi, o istidad-ı muhabbetin istihaleleridir ve başka şekillere girmiş reşhalarıdır. Malûmdur ki, insan kendi saadetiyle mütelezziz olduğu gibi, alâkadar olduğu zatların saadetleriyle dahi mütelezziz oluyor. Ve kendini belâdan kurtaranı sevdiği gibi, sevdiklerini de kurtaranı öyle sever.

İşte, bu hâlet-i ruhiyeye binaen, insan, eğer her insana ait envâ-ı ihsânât-ı İlâhiyeden yalnız bunu düşünse ki: “Benim Hâlıkım beni zulümat-ı ebediye olan ademden kurtarıp bu dünyada bir güzel bir dünyayı bana verdiği gibi, ecelim geldiği zaman beni idam-ı ebedî olan ademden ve mahvdan yine kurtarıp bâki bir âlemde ebedî ve çok şâşaalı bir âlemi bana ihsan ve o âlemin umum envâ-ı lezâiz ve mehâsininden istifade edecek ve cevelân edip tenezzüh edecek zâhirî ve bâtınî hasseleri, duyguları bana in’âm ettiği gibi, çok sevdiğim ve çok alâkadar olduğum bütün akarib ve ahbap ve ebnâ-yı cinsimi dahi öyle hadsiz ihsanlara mazhar ediyor ve o ihsanlar bir cihette bana ait oluyor. Zira onların saadetleriyle mes’ut ve mütelezziz oluyorum.”(Lem’alar, On Birinci Lem’a)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir