Girdi yapan Nurköy

NURUN ŞAHS-I MANEVİSİ

Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu defaki mektuplarınız gelmeden evvel, bir ihtarla kendi cevabını kerametkârâne yazdırmış. Demek, mektup sahiplerinin fevkalâde sadakatleri keramet derecesine çıkmış. Kardeşlerim, mektuplarınızda çok yüksek düşünce ve takdirat binden bir hisse de benim olsa, hadsiz şükrederim. Belki Risale-i Nur’un mânevî şahsiyeti ve çok kesretli talebeleri içinde, bilmediğimiz gayet yüksek bir makam sahibi bir zâtın […]

İLK MÜMİNLERDEN HUNEYS BİN HUZAFE(RA)

Huneys bin Huzafe, Mekke doğumlu olup, Kureyş Kabilesinin Sehm kolundadır. Sahabe Abdullah bin Huzafe’nin kardeşi, Hz. Ömer bin Hattab’ın damadıdır. Rasulullah (SAV)in Dar-ül Erkam’dan önce gizli davetini duyan Huneys Bin Huzafe, davete uyup İslamiyeti kabul edip ilk müslümanlardan olmuştur. Mekke’de müşriklerin baskı ve işkencelerine uğrayan Huneys bin Huzafe, Allah yolunda çıkılan İkinci Habeşistan hicretine katılmıştır. […]

İBADET VE UBUDİYET YOLUNDA GİTMEK

”İşte şu mübarek akıllı zât gidiyor. Fakat biraderi gibi sıkıntı çekmiyor. Çünkü güzel ahlâklı olduğundan güzel şeyleri düşünür, güzel hülyalar eder, kendi kendine ünsiyet eder. Hem biraderi gibi zahmet ve meşakkat çekmiyor. Çünkü nizamı bilir, tebaiyet eder, teshilât görür. Asayiş ve emniyet içinde serbest gidiyor. İşte, bir bahçeye rast geldi. İçinde hem güzel çiçek ve […]

BURDURLU ABDURRAHMAN CERRAHOĞLU

Abdurrahman Cerrahoğlu,1917 Burdur doğumludur.Üstad Bediüzzaman Said Nursi’yi 1926 yılında Burdur’da tanımıştır. O yıllarda İlk Okul talebesi olduğunu anlatan Adurrahman Ağabey, ”Muallimimiz bizi bir gün Maşat Tepesine götürdü. Orada bir zatı gördü, gidip onunla kunuşup yanımıza gelerek, ” Bu zat, zamanımızın en büyük alimi bir zattır. Bu zata Bediüzzaman Said Nursi derler.”dedi. Bu olaydan sonra ilk […]

AKTAPLAR VE İMAMLAR

Hz. Hasan(RA) ın soyundan Aktaplar, Hz. Hüseyin(RA)ın soyundan gelenlere İmam denilmesi nedendir? Aktap kelime olarak kutup, büyük veli, tasavvufta ise, evrenin manevi yönetiminden sorumlu veliler topluluğunun başı, başkanı demektir. Tasavvufi bir terimdir. İmam ise, rehber önder, geniş bilgi sahibi, sözü delil kabul edilen alim ”kendisine uyulan kişi” manasınadır. Siyasi ve ilmi bir terimdir. Toplumu idare […]

ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR

”Ona “Kürdî” denilmesi ve kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali’de (r.a.) görülen يَامُدْرِكًا kelimesinin hazf ve kalbiyle “Kürt” îma ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürtlüğüne delâlet etmez ve onun mânevî silsile-i şerâfet ve siyadetten tenzil ve teb’idini icap ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan’da doğup büyüyen ve bu lâkapla mâruf ve meşhur olan bu zâtın Risaletun-Nur’un tercümanı olduğunu […]

VAHİY KATİBİ ŞURAHBİL BİN HASENE(RA)

Şurahbil bin Hasene, Miladi 574 de Mekke’de doğmuştur. Babası Abdullah, çok küçük yaşta vefat ettiği için annesi Hasene’nin ismi ile tanınmıştır. Şurahbil, babasının ölümünden sonra annesinin evlendiği Kureyş kabilesine mensup Süfyan bin Ma’mer’in yanında büyümüş gençlik yıllarında Mekke’de okuma yazma öğrenmiştir. Hz. Peygamber (ASM)ın İslamiyeti tebliğ ettiği günlerde 35 yaşında iken Şurahbil, annesi Hasene’ye gidip, […]

İNSANIN YEMESİ İÇMESİ UYUMASI

”BİRİNCİ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, çendan her hali ve her tavrı, sıdkına ve nübüvvetine şahit olabilir. Fakat her hali, her tavrı harikulâde olmak lâzım değildir. Çünkü, Cenâb-ı Hak onu beşer suretinde göndermiş, tâ insanın ahvâl-i içtimaiyelerinde ve dünyevî, uhrevî saadetlerini kazandıracak a’mâl ve harekâtlarında rehber olsun ve imam olsun ve herbiri birer mu’cizât-ı kudret-i […]

VANLI TALEBE ABDULLAH EKİNCİ

Van’lı talebeler arasında yeralan Abdullah Ekinci 1899 yılında Van’da dünyaya gelmiştir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini ilk defa Birinci Dünya Savaşı öncesinde tanıdığını söyleyen Abdullah Ekinci, o günleri şöyle anlatır: ”Harpten önce Üstad Van’da çok şatafatlı gezerdi. Güzel giyinirdi, kibar ve güzel bir endamı vardı. Paşaların arkadaşıydı. Horhor Medreselerinde müderristi. Ben o yıllarda idadide okuyordum. Yani […]

DÜNYA SALTANATI ALDATICIDIR

Eğer denilse: “Neden hilâfet-i İslâmiye Âl-i Beyt-i Nebevîde takarrur etmedi? Halbuki en ziyâde lâyık ve müstehak onlardı.” Elcevap: Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır. Âl-i Beyt ise, hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur’âniyeyi muhafazaya memur idiler. Hilâfet ve saltanata geçen, ya nebî gibi mâsum olmalı, veyahut Hulefâ-i Râşidîn ve Ömer ibni Abdülâziz-i Emevî ve Mehdî-i Abbâsî gibi harikulâde bir […]