Girdi yapan Nurköy

DÜNYA KAPISI KAPANINCA

”BİRİNCİSİ: Ehl-i dünya bana diyorlar ki: “Bizim usul-ü medeniyetimizi, tarz-ı hayatımızı ve suret-i telebbüsümüzü niçin sen kendine tatbik etmiyorsun? Demek bize muarızsın.” Ben de derim: Hey efendiler! Ne hakla bana usul-ü medeniyetinizi teklif ediyorsunuz? Halbuki siz, beni hukuk-u medeniyetten iskat etmiş gibi, haksız olarak beş sene bir köyde muhabereden ve ihtilâttan memnu bir tarzda ikamet […]

İNSAN NELERE DİKKAT ETMELİ

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ  اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ ”Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve şuhûr u selâsenin çok sevaplı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale-i Nur’un hizmeti zararına bir […]

NAMAZ İNSANI SIKINTIDAN KURTARIR

Namaz kılan insanın ruhi ve kalbi sıkıntıları nasıl kısmen yok olabilir? Namazın birçok manevi ücretleri var. İnsan dünya hayatında da bu sıkıntılarından namazla kurtulabilmektedir. Üstad Said Nursi Hazretleri bu hususu veciz bir şekilde şöyle özetliyor: ”Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gınâ; ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; […]

HAFIZ MEHMED TEVFİK EFENDİ

1896’da Kastamonu’nun Küre Mahallesinde doğan, ilim ve takva ehli, kurrâ hâfız Mehmed Tevfik Efendi, Yeniçeri Ağası Salih Ağa’nın torunudur. Nur Talebesi Feyzi Efendi’nin de hocasıdır. Mehmed Tevfik Yakamercan, Bediüzzaman’ın Kastamonulu talebe, dost ve hizmetkârlarından bir zâttır. Güzel yazısıyla, kâtip olarak Üstada muhatap olmuş, o yıllarda neşir hizmetinde önemli hizmetler yapmıştır. Kastamonu’da Ağa İmareti veya Yakup […]

ŞEYTAN SÜREKLİ İNSANA SALDIRIR

Şeytan, sürekli yaptığım ibadetleri içten yapmadığımı ve imanımın tam olmadığını bana sürekli telkin ediyor. Bu halden insan nasıl çıkabilir? Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatından Sözler adlı eserin Yirmi Birinci Söz’ün İkinci Makamında, insan da bulunan bazı duygu ve düşüncelerin bazen insan iradesini dinlemediğine dikkat çekiyor. Bu duyguların istem dışı çalıştığını söylüyor. Kalbin […]

BİR KELİMESİNE İLİŞTİLER

Risale-i Nur’da yazılanlara itirazlar olmuş mudur? Hangi konulara karşı itiraz yapılmıştır? Risale-i Nur’da yazılanlsra şu ana kadar şurası yanlıştır, şeklinde bir itiraz olmamıştır. 1926 yılından sonra yazılan risaleler üç büyük mahkeme, Eskişehir, Denizli ve Afyon Mahkemelerinde, bütün eserler, yazılan mektuplar bilirkişiler tarafından incelenmiş hiçbir konuda bir itiraz olmamış ve mahkemeler beraatle neticelenmiştir. Üstad Bediüzzaman Said […]

24 SAATLİK ÖMÜR

”Dördüncü Sözde izahı bulunan, her gün yirmi dört saat sermaye-i hayatı, Hâlıkımız bize ihsan ediyor; tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın. Biz kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip, beş farz namaza kâfi gelen bir saati, pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarfetmezsek, ne kadar hilâf-ı akıl bir hata ve […]

KÜÇÜK İBRAHİM (FAKAZLI) AĞABEY

İbrahim Fakazlı, 1912 tarihinde İnebolu’da dünyaya geldi. Risale-i Nur’da “Küçük İbrahim” ve “İkinci Salâhaddin” şeklinde bahsedilen İbrahim, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini, 1940’da, Kastamonu’da, zorunlu ikamete tabi tutulduğu karakolun karşısındaki evinde ziyaret etmiş ve Risâle-i Nur’u yazmaya, okumaya başlamıştır. Fakazlı’nın 1940 yılında İnebolu’da Ahmed Nazif’in verdiği 10 ncu Sözü yazarak başlayan Nur Talebeliği ölmüne kadar devam […]

HAYVANDA AKIL VE ŞUUR

Hayvanlar akıl ve şuura sahip değiller. Onlar hayatlarına lazım olan şeyleri nasıl öğreniyorlar? Hayvanların akıl ve şuurları yoktur, bunun yerine sevk-i İlahileri vardır. Tabiatperestlerin içgüdü dedikleri şey.  Sevki İlahi ise, hayvanların hayatına lazım şeylerin Allah tarafından  ilham sureti ile hayvanlara bildirilmesidir. Hayvanlar, bu sevk-i İlahi ile hayatlarını devam ettirirler. Kur’an’ı Kerim’de hayvanların bu durumu şöyle […]

ŞEFKAT VE MERHAMET

”Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli’l-Âlemîn zâtın (ASM) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir. Meselâ, kâfir ve münafıkların Cehennemde yanmalarını ve azap ve cihad gibi hâdiseleri […]