İNSANIN BELA VE DÜŞMANI ÇOKTUR

BEŞİNCİ NÜKTE

İnsan fıtraten gayet zayıftır. Halbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gayet âcizdir. Halbuki belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Halbuki ihtiyâcâtı pek ziyadedir. Hem tembel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır. Hem insaniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir. Halbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zevâl ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksatlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır.

İşte, bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelâlin, bir Rahîm-i Zülcemâlin dergâhına niyazla, namazla müracaat edip arzıhal etmek, tevfik ve medet istemek ne kadar elzem; ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinat olduğu bedâheten anlaşılır.

Ve zuhr zamanında -ki o zaman gündüzün kemâli ve zevâle meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâğilin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanı ve fâni dünyanın bekàsız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in’âmât-ı İlâhiyenin tezahür ettiği bir andır- ruh-u beşer o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o mânâsız ve bekàsız şeylerden çıkıp, Kayyûm-u Bâkî olan Mün’im-i Hakikînin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine şükür ve hamd edip ve istiâne etmek ve celâl ve azametine karşı rükû ile aczini izhar etmek ve kemâl-i bîzevâline ve cemâl-i bîmisâline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan zuhr namazını kılmak ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lâzım ve münasip olduğunu anlamayan insan, insan değil…

Asr vaktinde ki, o vakit hem güz mevsim-i hazinanesini ve ihtiyarlık halet-i mahzunânesini ve âhir zaman mevsim-i elîmânesini andırır ve hatırlattırır. Hem yevmî işlerin neticelenmesi zamanı, hem o günde mazhar olduğu sıhhat ve selâmet ve hayırlı hizmet gibi niam-ı İlâhiyenin bir yekûn-u azîm teşkil ettiği zamanı, hem o koca güneşin ufûle meyletmesi işaretiyle insan bir misafir memur ve herşey geçici, bîkarar olduğunu ilân etmek zamanıdır. Şimdi, ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firaktan müteellim olan ruh-u insan, kalkıp, abdest alıp, şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i Bâkî ve Kayyûm-u Sermedînin dergâh-ı Samedâniyesine arz-ı münacat ederek, zevâlsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica edip, hesapsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek, izzet-i Rububiyetine karşı zelilâne rükûa gidip, sermediyet-i Ulûhiyetine karşı mahviyetkârâne secde ederek, hakikî bir teselli-i kalp, bir rahat-ı ruh bulup huzur-u kibriyâsında kemerbeste-i ubûdiyet olmak demek olan asr namazını kılmak ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münasip bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-u fıtrat eda etmek, belki gayet hoş bir saadet elde etmek olduğunu, insan olan anlar.

Mağrib vaktinde ki, o zaman hem kışın başlamasında yaz ve güz âleminin nazenin ve güzel mahlûkatının vedâ-yı hazinânesi içinde gurub etmesinin zamanını andırır. Hem insanın vefatıyla bütün sevdiklerinden bir firâk-ı elîmâne içinde ayrılıp kabre girmek zamanını hatırlatır. Hem dünyanın zelzele-i sekerat içinde vefatıyla, bütün sekenesi başka âlemlere göçmesi ve bu dar-ı imtihan lâmbasının söndürülmesi zamanını andırır, hatırlatır ve zevâlde gurub eden mahbuplara perestiş edenleri şiddetle ikaz eder bir vakittir.(Sözler, Dokuzuncu Söz)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, insanı ve özelliklerini tahlil yapıyor. İnsan gayet zayıf,karşılaşacağı şeyler ise ona ilişip üzüyor. Aciz, bela ve düşmanı çok. Fakir, yani Allah’ın zenginliği yanındaki halidir. İhtiyacı ise çoktur. Tembel ve iktidarsız, hiçbir şeyi yapamaz, sadece Allah’tan ister. Yaşaması için havaya, güneşe herşeye ihtiyacı var, ama gücü yok. Kainatla ilgili,dünyanın herhangi bir yerindeki olaydan etkilenir, üzülür. Sevdiğinden ayrılır, çiçeği kurur üzülür. Aklı ise sonsuz hayatı ondan ister. İşte bu insan ne yapacak, vakti geldiğinde kalkıp güzel bir abdest alıp, o vakti eda edip, kul olarak Rabbine namazla sığınacak, O’na müracaat edecek, O’na yalvaracak.

Sabah namazı vaktinde, gündüz başına gelecek işler için, Allah’tan tahammül, güç, sabır isteyecek. Ruhuna, kalbine, aklına Allah’ın rahmetini, ihsanını doldurup güne başlayacak.

Öğle vakti, meşru, helal dairede çalıştı, yoruldu, acıktı. Bedenini istirahat ve yemekle doyurma vakti. Ruhun da gaflet ve sersemlikten teneffüs etme zamanı. Karnını yemekle doyuran insan, namazla da ruhunu doyuracak. Sabah ile öğle arasında ulaştığı nimetlerin şükrünü eda edecek.

İkindi zamanı, Allah’ın bize emri olan ikindi namazını kıl. Bu emri yerine getirirken neleri tefekkür edelim. İnsanlığın, kainatın, dünyanın ahir zamanını hatırlatılması,günlük işlerin neticelenmesi, güneşin batmaya yaklaşması. İşte batmaya giden aleme karşı batmayan Zat’a iltica vakti. İkindi namazını kılmak, zeval ve fenadan kurtulup, Allah’a sığınmadır.

Akşam namazı, günün bitimi, imtihan dünyasının lambasının söndürülmesi, kıyametin başlangıc anını hatırlatır. Mümin, bu ruh hali ile akşam namazı için abdest alır, Rabbi’nin huzuruna ulaşır.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir