GÖLDE KAYIKLA SEYAHAT

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

“Aziz kardeşlerim,
Bu defa motorlu kayık içinde Eğirdir’den Barla’ya giderken denizin dehşetli, emsalsiz fırtınası leyle-i Kadirdeki dehşetli hastalık gibi, zahmet noktasını kaldırıp büyük bir rahmete vesile olduğunu sizlere müjde veriyorum. Altı arkadaşla beraber şehid olmak, yedi ihtimalden altı ihtimalle deniz bize geniş bir kabir olmak için zemin hazırlandı. Fakat o hal altında, mükerrer tecrübelerle yağmurun Risale-i Nur’la alâkadarlığı ve şimdi çok zamandır yağmura şiddetli ihtiyaç olduğu bu zamanda Risale-i Nur’un gizli düşmanlarının tehlikesinden ve geniş plânından kurtulmasına bir işaret olarak o dehşetli hâletimiz bir sadaka-i makbule hükmüne geçtiği remziyle, o rahmet-i İlâhîden gelen emr-i Rahmânîyi imtisalindeki iştiyakla yağmurun bir annesi olan bu deniz, o rahmete dair emr-i İlâhîyi gayet heyecanla ve iştiyakla, acelelikle getirmek için, bir şefkat tokadı nevinden Nur talebeleri olan bizim başımızı tokatla yüzümüzü ve gözümüzü yağmurla okşadı.
Biz bu hâleti zahiren hiddet, mânen şefkatkârâne okşamak nev’inde gördük. Ben daha fırtına ve yağmur başlamadan evvel hiss-i kablelvuku ile, hazine-i rahmete bir anahtar olacak dehşetli ve heyecanlı bir musibet hissettiğimden, mütemadiyen Cevşen’i ve Şâh-ı Nakşibend’in virdini okuyordum. Denizin o dehşeti içinde kemâl-i şevkle o mübarek denizi kabir olarak kabul ediyordum. Böyle kaza ile vefat eden şehid hükmünde olduğu gibi, şehid de velî hükmünde olmasından, altı arkadaşıma acımadım. Yalnız içinde bulunan çocuğa bir parça acıdım. O kayığın makinesi bozulduğu ve yelkeni de, rüzgâr onun aksiyle geldiği için fayda vermediğini ve denizin mevcleri de pek büyük, evvelâ kayığa ve zahiren bize hücum etmesiyle beraber kayığın içine girmediği için, kemâl-i sabır ve şükürle karşıladık ve sâlimen sahile çıktık. “Elhamdü lillâhi alâ külli hal” dedik.”(Emirdağ Lahikası)

Emirdağ Lahikasında Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bir kış günü Eğirdir’den Barla’ya gölde kayıkla yaptığı seyahatin canlı şahitlerinden o zaman kayıktaki çocuk olan Said Gürbüz yıllar sonra, Mekke ve Medine Dershanelerinde o günkü hadiseyi şöyle anlatır:

” Üstad hazretleri Eğirdir’de Hakkı(Tığlı) Efendi’nin evine geldi. Çilingir Ali Savran Ağabey ile bizde vardık. Üstad Hazretlerinin yanına girdik. Bize para verdi. Ben Barla’ya gitmekten vazgeçtim. Otobüs bulun Isparta’ya dedi. Biz Barla’ya gitmek için babamlara haber vermiştik. Gelmek üzereydi. Ben ve rahmetli Ali Savran, Şakir Çağlar ve benim kayınpederim Bahri Çağlar’ın ağabeyisi de beraberce Üstad’la beraber Isparta yerine Barla’ya gitmek için bir kayık bulduk ve yola düştük. Fakat Üstad Hazretleri o günü çok hiddetli ve telaşlıydı. Bize araba bulmadığımızdan dolayı kızıyor ve bir nevi istemiye istemiye Barla’ya motorla gidiyorduk. Kayığa bindik, biraz ilerledik. Birden bire fırtına ile göl kaynamaya başladı. Büyük dalgalarıyla bizim küçük kayığımızı oyuncak top gibi, bir havaya bir dibe çıkarıp indiriyordu. Her an batma tehlikesi içinde, şiddetli yağmurdan ve dalgaların suyundan sırıl sıklam olmuştuk.
Biz artık her an ölümü beklemekte iken, Hazret-i Üstad ise, gayet rahat ve fütursuz şekilde dualarını okumaya devam ediyordu. Bizim her tarafimızdan su akarken Üstad’ın üzerine tek bir damla dahi su düşmemişti. Herkes bağırıyor, tekbir getiriyor, korkudan titriyorken; Hazret-i Üstad’da hiç bir telaş ve korku eseri yoktu. Denizin fırtınalı dalgalarından kayığımızın sağa sola sallanmasıyla, başımız adam akıllı tutmuştu. Kımıldayacak halimiz ve tahammülümüz kalmamıştı. Hafiften bazen Hazret-i Üstad’a bakıyor ve içimden diyordum ki; nasıl olsa Üstad kurtulur. Amma biz denizin dibini boylıyacağız derken, Allah’a şükür kavisli bir sahile yanaştık. Meğer Bedre iskelesi imiş, iskeleye yanaştık ve Allah’a hamdederek dışarı çıktık.Bir obaya sığındık. Ev sahibi ocağı yaktı. Babamlar üstlerini başlarını kuruttular.”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir