BATIDA, DOĞUDA, AHİRETTE, DÜNYADA OLMAK

Risale-i Nur’larda geçen, ”Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz.” cümlesini nasıl anlamalıyız?

Risale-i Nur mesleğine sadakatle girmiş, Nur Talebelerinin farklı mekanlarda, farklı zaman dilimlerinde olması, onların kardeşliğine ve manevi münasebetine mani olmaz. Birisi batıda birisi doğuda birisi dünyada birisi ahirette de olsa, aralarındaki manevi ilişki ve irtibat asla kopmaz. Samimi ihlas ve kardeşlik, Nur Talebelerinin önündeki bu manileri kaldırır, onları bir mekanda bir zamanda gibi bir araya getirir.

Bu birlik ve beraberliği sağlayan, Kur’an tefsiri Risale-i Nurlardaki iman hakikatleridir. Dünyanın öbür tarafında Risale-i Nurları okuyan bir Nur talebesi, beri tarafta okuyan bir diğer Nur talebesi ile manevi bir iletişim içindedir. Nasıl ki,internet ve cep telefonları ile çok uzaklar yakın oluyor, Risale-i Nurlar da manevi bir iletişim aracı gibi farklı mekan ve boyutlarda bulunan Nur talebelerini biribiri ile irtibatlandırır. Birbirine dualarla, manevi yardımlarda bulunurlar.

Risale-i Nurları okuyan kişi, diğer kardeşinin nasıl bir ruh halinde olduğunu iyi anlar. Onunla kuvvetli bir empati kurar. Bir cihetle iki beden bir ruh olurlar. Zira okudukları eserden aynı iman dersini,aynı şevki, aynı fikri almışlardır. Aynı boya ile boyandıkları için, hissiyat ve ruh halleri aynıdır.

Bu gün dünyanın her yeri ile internet ve cep telefonları ile iletişim kurabiliyoruz. Demek, madde içinde şu mana mümkün olursa, maddeden ve zamandan sıyrılmış kalp ve duygular için bu daha kolaydır.

Risale-i Nurlarda çeşitli risalelerde yer alan şu ifadeler, bu konumuzu en güzel bir şekilde özetliyor:

“Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek üstad Said Nursî’den ve Risale-i Nur’dan ve bizi bizden ayıramazlar. Zira biz Kur’ân’a hizmet ediyoruz ve edeceğiz. Âhiret hakikatine inandığımız için, mânevî olan bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünkü bütün Müslümanlar saadet-i ebediye makarrında toplanacaklardır.”(On Dördüncü Şua)

”Ben, sizi yazılarınızda ve hatırımdan çıkmayan hidematınızda günde müteaddit defalar görüyorum. Ve size olan iştiyakımı tatmin ediyorum. Siz de bu biçare kardeşinizi risalelerde görüp sohbet edebilirsiniz. Ehl-i hakikatin sohbetine zaman, mekân mâni olmaz; mânevî radyo hükmünde biri şarkta, biri garpta, biri dünyada, biri berzahta olsa da rabıta-i Kur’âniye ve imaniye onları birbiriyle konuşturur.(Kastamonu Lahikası)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir