MÜCEDDİD VE MÜŞTEHİD

Müceddid, müştehid nedir? Kimlere müceddid denilir?

Müceddid, kelime manası olarak yenileyen, yeniden güçlendiren demektir. Müceddid, Peygamberimizin sünneti terk edilip Asrı saadetten sonra ortaya çıkan şeri bir delile dayanmayan inanç, ibadet ve davranışlar yayılınca insanlara yeniden dinlerini öğreten İslam alimine verilen isim. Peygamberimizin ümmetinden çıkan bu alimlere dini literatürde “müceddid” denilmektedir.

“Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. O, ancak Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.”(Ahzâb Suresi, 40 ayeti)

”Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek hir müceddid gönderecektir.” Hadisi Şerif (Ebu Davud, Melahim)

Cenab-ı Hak, Peygamber Efendimiz(ASM)’den sonra Peygamberlik kapısını kapatmıştır. Kur’an’a göre Hazreti Muhammed(ASM)’den sonra peygamber gelmeyecektir. Hadis-i Şerif-e göre, Rabbimiz, dinin ve müminlerin sağlam ilerleyebilmesi için, ”müceddid” adı verilen vazifeli zatları ilim ve hikmet ile donatıp göndermektedir. Bu zatların vazifesi, bulundukları asırlarda ki insanların İslamı nasıl anlamaları ve yaşamaları gerektiği hususunda telkin ve tavsiyelerde bulunmaktır.

İşte bu kaideye binaen, müceddid ve müçtehit zatlar, hep Kur’an sofrası ve sünnet pınarından beslenmişlerdir. Başta Halife-i Güzin olarak bazı büyük sahabeler,İmam-ı Azam, İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbaniler, Ömer İbn-i Abdulaziz gibi İslam’a hizmet edenler hep bu sınıftandır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de çoğu alimlerin itirafı ve ittifakı ile bu asrın müceddididir.

Kur’an kıyamete kadar hükmü baki olduğundan gelişen ve değişen zaman dilimi içinde, değişen anlayış ve görüşlere Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunun anlatılması gerekmektetir. Bunu elbette “Alimler” yapacaklardır. Bu kişiler, Allah’ın yardımına mazhar olanlardır. Allah’ın yardımına mazhar olamayanlar ise ”Hidayet” dediğimiz Allah rızasına götüren yolu gösteremezler.

Risale-i Nur’da bu konuda şu görüşlere yer verilmektedir:

”Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acip ve komitecilik ve şahs-ı mânevî-i dalâletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı mânevî müceddid olmak lâzım gelir.” (Emirdağ Lâhikası)

”Bu zaman hem imân ve din için, hem hayat-ı içtimâî [sosyal hayat] ve şeriat için, hem hukuk-u âmme [genel hukuk] ve İslâm siyaseti için gayet ehemmiyetli birer müceddid ister.” (Kastamonu Lâhikası)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, müceddidliği şahsına almaz, yenilenme özelliğini ”Bütün kıymet Kur’ân-ı Hakîmin mânâsı ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur’a aittir” (Emirdağ Lâhikası) dediği Risale-i Nur adlı eserlerine verir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir