HANIM TALEBELERDEN MÜZEYYENE HANIM

Risale-i Nur’un ilk neşir yıllarından itibaren hanım talebeler de önemli hizmetlerde bulunmuştur. Isparta Kahramanları arasında yeralan Müzeyyene Hanım da bunlardan biridir.

Atabey’li bir ailenin kızı olan Müzeyyene hanımın ismi Barla Lahikalarında geçmektedir. Mektubunda ahiret kardeşlerinden Üstad Hazretlerinin selamını aldığını kaydeden Müzeyyene Hanımın Barla Lahikasında yer alan mektubları şöyle;

”Âhiret hemşirelerimden Müzeyyene’nin fıkrasıdır
Sevgili Üstadım!

İki aya yakın zamandan beri, gelen âhiret kardeşlerle selâmınızı alıyorsam da benim gibi âcize bir talebenin, sizin her vakit nurlu nasihatlerinizi dinlemeye ihtiyacı olduğundan dolayı, haftaları bütün mahzuniyetle geçiriyorum. Evet, zaman oluyor ki gözlerimden dökülen yaşları, nurlu risaleleri okumakla teskin ediyorum. Zaman oluyor, kalbim mütemadiyen ağlıyor. Hele şu mübarek ramazan, birkaç müfsidin kalbimize saldığı hançerin acısını kalben, bütün gün için için ağlamakla geçiriyoruz.

Nihayet aldığım bir haber üzerine, yine eskisi gibi âhiret kardeşlerimizin sizi ziyaret etmekten mahrum olmadıklarından memnun oldum. Yalnız mübarek ibadethanenin ve bütün ehl-i iştiyakın sizin duanızdan mahrum kaldığına çok acıyorum. Hattımın noksanlığı ve zayıflığı dolayısıyla risaleleri yazamadığımdan beni affediniz.

Şu zamanlarda dünyayı sevmez olduğumuz halde, kurtulamadığımıza çok müteessirim. Issız sahralar, susuz çöller, kimsesiz yerler ruhumuzun meskeni oluyor. Hayalen oralarda dolaşıyoruz. Evet, bir şey arıyoruz. Heyhat!.. Aradığımız gün hem çok uzak hem çok yakın görülüyor. Daha ne kadar bu hal içerisinde çırpınacağız, diye feryat eden kardeşlerimizin hissiyatına bu âcize, bu fakire iştirak ediyorum.

”Âhiret hemşirelerimizden ve Risale-i Nur talebelerinden Müzeyyene’nin fıkrasıdır

Muhterem Üstadım!

Şu fâni dünyanın elemlerine gark olan gözlerim, sizin feyizli, nurlu Sözlerinize ve tesirli ve şifalı risalelerinize, can u gönülden merbut oldukça ve okudukça risaleleriniz ne kadar büyük bir mürşid olduğunu hiçbir şeyle tarif edemem.

Evet şu dünyaya, şu zamana çöken zulmet ve gaflet perdelerini Sözleriniz yırtıyorlar, parçalayıp o zulmeti ve gafleti dağıtıyorlar. Hangi akıl var ki hakikat perdesini görüp de o hakikat perdesinde nur-u hakikat parlarken onlara gözünü yumup zulmet perdesine atılmış olsun. Ben de inşâallah zulmete atılmam. Artık güçlükle bahtiyar olup da tekrar bedbaht olamam.

Üstadım, ben sair kardeşlerim gibi sizden bizzat ders almaktan mahrumum. Fakat haftada veya bir ayda, âlî Sözlerinizden gıyabî bir ders alıyorum tasavvuruyla dinliyorum. Güya bizzat sizden ders alıyorum. Bütün gün ehl-i İslâm’ın selâmetini ve şu halimin zulmetten nura dönmesini, siz başta ve önde, biz arkada Cenab-ı Hakk’a yalvaralım. Cenab-ı Mevlam hayırlısıyla ihsan buyursun. Fazla söylemeye lisanım, aczim, kusurum bırakmıyor. Kusurumuzu Üstadımıza itiraf ediyorum.

İnşâallah risalelerin tesiriyle bir gün olur da müstakim Lütfü Efendi gibi ehl-i takva kardeşlerimiz misillü biz dahi gayr-ı ihtiyarî ve istemeyerek işlediğimiz ahvalden Sözlerinizin irşadıyla kurtuluruz. Zekâi kardeşimizden On Yedinci Söz, On Sekizinci Mektup, Yirminci Mektup ve Otuz Üç Pencereli nurlarla parlayan kıymetli risaleleri aldık. Mütalaa ediyoruz. Hakiki üstadımız olan Hazret-i Kur’an elimizdedir.”

Risalelerin,sönük kalpleri birer anahtar gibi açtığını ve kalplerin kurumaktan kurtulup Allah’ın emirlerine uymaya çalıştığını dile getiren Müzeyyene Hanım bir diğer mektubunda ise o anki hissiyatlarını şöyle dile geitiryor:

Üstadım!

Kıymettar risalelerinizi okuyan, elbette kilitli sandık içinde münevver kalan sönük kalpleri, gümüşten yapılmış altın ile yaldızlanmış birer anahtar hükmündeki risalelerle açtığına ve kalbinin kurtulmasına ve parlamasına binaen kemal-i memnuniyetle Cenab-ı Mevla’ya şükürler ve risalelerin intişarına çalışanlara teşekkürler etmemek kabil değildir. Âh vefasız dünyanın telaşesi ve elemi ve kederi beni Nurlara hizmetten alıkoyuyor. Hakkıyla çalışamadığımdan ve kardeşlerim gibi Nurlara hizmet edemediğimden kalbim öyle muazzeb oluyor ki tarif edemem.

Bugünlerde dediler ki “Af varmış, Üstad İstanbul’a gidiyormuş.” demeleriyle bir cihette memnun oldum ki Üstadım esaretten kurtuldu. Ve bir cihette zannettim ki bütün Atabey’in dağları başıma düşüyor, müteessir oldum. Affınıza ve bedbaht insanların eziyetinden kurtulmanıza teşekkürlerle beraber tebrik ediyorum. Fakat bu nurlu ve kıymetli risalelerin sahibi bizden uzaklaşmasına gönül razı olmuyor. Barla dağlarında bizi ve bu etrafı nurlandıran, bizlerden uzaklaşmamalı. Uzaklaşmasını kim arzu eder? Barla çok bahtiyardır ki en evvel ve her vakit, o taze ve şirin risaleleri herkesten evvel, bizzat şifahen Üstaddan işitebilirler. Acize talebeniz Müzeyyene”

Risale-i Nur’un ilk hanım talebelerinden birisi olan Müzeyyene hanım 1956 yılından sonra İstanbul’a taşınır ve burada vefat eder. Kendisine Allah’tan rahmet dileriz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir