GÜL AİLESİNDEN, İBRAHİM GÜL

Risale-i Nur’un neşrine büyük katkı sağlamış evini teksir makinesine tahsis etmiş Savlı bir Nur Talebesi olan İbrahim Gül, 1892 yılında Sav’da dünyaya gelmiştir.

El yazması ile çoğaltılan risaleleri, matbaaların basmaya yanaşmaması üzerine, 1953 yılında Risaleleri teksir makinası ile çoğaltmak için bir teksir makinası alınır. Makine için güvenli bir yer aranır.Hizmet denince kelle koltukta yürüyen İbrahim Gül öne atılır: “Canım feda olsun! Üç odam var. Birinde yengenle kalırız, ikisini size hibe ediyorum. Nasıl isterseniz öyle yapın.”der. Teksir makinesi İbrahim’in evine konur. Tahiri Ağabey ile diğer Nur Talebeleri, dokuz ay boyunca Risaleleri basarlar. Hergün güneş batımından şafak sökümüne kadar risale teksir edilir. Üç yıl bu şekilde kazasız, belâsız, Külliyatın tamamı çoğaltılır.

İbrahim Gül’ün evinde çoğaltılan 1000 (bin) takım Risale-i Nur Türkiye’ye yayılır. Türkiye’nin dört bir yanında Risale sayfaları hizmete başlar. Bu hizmet ise lahika mektublarında şöyleyeralır:

”Kanaatim geliyor ki bu sıralarda biz Zülfikar’ı ve Asâ-yı Musa’yı pek çok teksir etmeye mecbur olduğumuz hengâmda ve temiz olmayan matbaacılar dahi çekinmeleri aynı zamanda bu acib makine kolayca elimize verilmesi, o iki mecmuanın makbuliyetine bir işaret-i gaybiye ve inayet-i İlahiyenin bir hârika ikramıdır ve Nurların kerametidir.

Evet, bir âdi mektubum için “Kim yazmış?” diye sekiz defa bana resmen sıkıntı ve eziyet verildiği aynı zamanda, sekiz yüz sahifeyi bin beş yüz nüshaya ve bir milyon sahifelere çıkaran o makine, elbette gaybdan imdadımıza gelmiş Nurcu ve bin kalemli bir kâtiptir. Onun için bazı sahifeleri sönük çıksa zarar yoktur. Parlak kısmı, bize şimdilik yeter. İyi okunmayan kısmı ayrı yapılsın; sonra elmas kalemliler, her biri bir iki nüshayı ıslah etsin.

Bir zaman bir memlekete şimendifer geldiği vakit, arabacılar telaş edip dediler: “Bizim sanatımız bozuldu.” Halbuki şimendiferin gelmesiyle memlekette faaliyet çoğaldığından faytonculuğa iki kat ziyade ihtiyaç olmuş. İnşâallah onun gibi Nur yazıcıları değil tevakkuf belki daha ziyade yazı ile defter-i a’mallerine hasenat kaydedecekler.(Emirdağ Lahikası)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri yine o yıllarda talebelerine yazdığı bir mektubu şöyle:

”Ben size bugün mektup yazacaktım. Ziyade rahatsızlığım sebebiyle telaşta iken, aynı dakikada Mustafa Gül ve İbrahim Gül geldiler. Hem bana ilaç hem teselli hem büyük sevince vesile olduklarından, o iki mübarek kardeşimi benim vekillerim ve bir mektup olarak size gönderiyorum. Onlar birer Said olarak benim bedelime sizi ziyaret ve tebrik edip sair şeylerimi de size beyan etsinler.(Emirdağ Lahikası)

İbrahim Gül, 1956 yılı Ağustos ayında hastalanır. İbrahim’i Üstad Bediüzzaman Hazretleri ziyaretine gelir. Üstad Hazretleri ellerine sarılan İbrahim’e, müjdeyi verir.:
“Kardeşim İbrahim! Bu tehlikeli zamanda, her fedakârlığa göğüs gerdin. İhlâsının neticesi, bir sayfamız dahi zayi olmadı. Baskın da olmadı. Hiçbir zayiat görmedik. Senin ihlâsın neticesi risaleler tertemiz çıktı. Kimsenin yapamadığı hizmeti sen yaptın! Cenâb-ı Hak sana öyle kasırlar hazırlar ki, hizmette kullandığın odaların kaç katını Cenâb-ı Hak sana orada hazırlar orada göreceksin”

Bir Pazartesi günü gerçekleşen bu ziyaretten, bir hafta sonra 7 Ağustos 1956 da İbrahim Gül, toprağa düşer. Mekanı Cennet olsun.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir