CESEDE LİBASA BAKMA…

Yirmi Yedinci Mektubun Lâhikasının Zeyli

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu defa şehid merhum Hafız Ali’nin ehemmiyetli bir vârisi ve Denizli talebelerinin yüksek bir mümessili ve Denizli şehrinin Risale-i Nur’a karşı fevkalâde teveccühünün bir tercümanı kardeşimiz Hasan Feyzi’nin edîbâne, Risale-i Nur hakkında fevkalâde senakârane pek uzun bir mektubunu aldım.

Risale-i Nur’un bana teslim olması münasebetiyle, kardeşimiz Hafız Mustafa’nın çalışması hakkında yazdığım mektubun içinde Risale-i Nur’un çok ehemmiyetli kıymetini muhtasar bir surette beyanatıma ve hiss-i kablelvuku mektuplarımdaki ehemmiyetli dâvâlarıma bu uzun mektup tam bir izah ve Denizli şehrinin Risale-i Nur lehinde bir kuvvetli şehadeti ve bir şahidi olmak cihetiyle, hem bu zât mektep fenlerinde çok zaman alâkadar olup kıdemli bir muallim ve âlim olması haysiyetiyle, Risale-i Nur hakkındaki bu parlak şehadeti çok ehemmiyetli gördüm. Yalnız, bana bakan kısımları, ya tayy veya tâdil etmeyi münasip gördüm. Bir, iki, üç yerde de, herkese göstermek münasip görmediğimden, çizgi altına aldım ve sizlere de Yirmi yedinci Mektubun veya lâhikasının bir zeyli olarak gönderdim. Bu parça mektubumu, onun mektubunun başında yazabilirsiniz. Hasan Feyzi kardeşimiz, onun bazı cümlelerini tayyetmemden gücenmesin. Çünkü umum talebelere o tayyolunan kısım lâzım değil, hususî bazılarda kalabilir.

Bu zât, doğrudan doğruya hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeyi bir şahs-ı mânevî mahiyetinde, Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinin cesedine girmiş ve eczalarının libasını giymiş bir tarzda, fevkalâde bir senâ ile ona hitap ediyor. Ben, baktıkça, birden itirazkârane hüsn-ü zannı pek ziyadedir tahattur ettiğim dakikada, hakikat-ı Kur’âniye mânen dedi: “Cesede, libasa bakma; bana bak: O, benim hakkımda konuşuyor. Doğru söylemiş.” Ben daha ilişmedim. Yalnız, Risale-i Nur tercümanı hakkında sarihan veya işareten veya kinayeten onun haddinden pek fazla senâkârane tâbiratı tâdil etmeye lüzumu var. Başkalar, hususan ehl-i tenkit insanlar nazarında biçare şahsıma bu nevi hüsn-ü zannını kabul etmemek mesleğimize lâzım geliyor; tâdilime gücenmesin.(Emirdağ Lahikası)

Denizli’li Hasan Feyzi Ağabey’in Risale-i Nur ile ilgili yazmış olduğu mektubun lahikalara alınması için Üstad Hazretleri, yazdığı mektubunda Kur’an hakikatlerinin manen kendisine, “Cesede, libasa bakma; bana bak: O, benim hakkımda konuşuyor. Doğru söylemiş.” diye hitap ettiğini dile getirmekte.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir