BURSA TALEBELERİNDEN ERDOĞAN(RIDVAN) UTANGAÇ

Erdoğan (Rıdvan) Utangaç, 1939 yılında Bursa’nın Aksu köyünde dünyaya gelmiştir. Meslek olarak meyvecilik ve çiftçilikle ugraşan Erdoğan(Rıdvan) Ağabey, hem üretim hem de alım satım işleri ile meşgul olmuştur. 1951 yılında 12 yaşındayken Risale-i Nur’ları tanıdığını dile getiren Rıdvan Ağabey o günleri hatıralarında şöyle anlatır:

”Köyümüzde Yaşar Şahin Ağabey vardı, ehl-i tarik bir ağabeydi ama Risale-i Nur’ları okuyordu. Ben de o sıralarda bir hoca efendiden Kur’an öğreniyordum. 1951 yılıydı. Yaşar Ağabey’in yanına bir ağabey geliyordu. ”Ona sordum bu ağabey kim?” O da ”Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi Mehmed Fırıncı Ağabey” dedi. İçimde bir kor ateş oldu. ”Bediüzzaman Hazretleri kimdir?” dedim. Yaşar Ağabey, ”Kardeşim senin anlayacağın tarzda söyleyeyim. Bediüzzaman Hazretleri bu asırda Peygamber Efendimiz’in vekilidir.” dedi.

Aradan bir zaman geçti. Fırıncı Ağabey yine geldi. Ben o zaman ”Ağabey bu kitaplardan bana da getirirmisin? dedim. Fırıncı Ağabey bana ”Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi, İkinci Şua, Üçüncü Şua ile Küçük Sözler’in teksir basımını getirdi. Böylece ben de Risale-i Nur’ları okumaya başladım. Daha sonra ilk derslere bu köyde başladık. Yaşar Ağbey’in evinde derslere başladık. Sonra Bursa’da Ali Çakmak Ağabey bu hizmetleri devam ettirdi.”

Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ise Merhum Ahmed Urfalı Ağabey vasıtasıyla tanıdığını ve elini öpüp duasını aldığını söyleyen Rıdvan Utangaç, o günleri şöyle dile getirir:

”1955-56 yıllarıydı. Emirdağ’dan Üstad’ımıza 8 sene hizmet etmiş Ahmed Urfalı Ağabey, meyve almaya bizim köye geldi. ”Ağabey hoş geldin, nerelisin? ”dedim. ”Ben, Emirdağ’lıyım kardeşim” dedi. ”Orada Bediüzzaman Hazretleri varmış, sen tanıyor musun?”, ”Ben talebesiyim kardeşim”dedi. Ben de, ”Eğer sen beni Bediüzzaman Hazretlerine götürüp elini öptürürsen, ben de senin bir kamyon meyveni bu köyden toplayıp, arabanı yükleyip seni göndereceğim”dedim. Tamam kardeşim deyince, kamyonu,armuttu, emaydı,cevizdi ne varsa toplayıp kamyona yükledik ve Ahmed Ağabey’i yolculadık.

Aradan yıllar geçti.17 Kasım 1958 de bir telefon geldi. Arayan Ahmed Urfalı Ağabey’di:”Kardeşim hemen gel, Üstadı’mız Emirdağ’a geldi, seni İnşaAllah Üstad’ımızla tanıştıracağım, elini öptürecem.”dedi. Babam cebime 200 lira para koydu, hemen önce Eskişehir’e, oradan da Emirdağ’a geçtim. Vakit gece, garajın yanında bir otel vardı orda kaldım. Sabah ezanıyla uyandım, camiye gittim. Namaz sonrası imam yanıma geldi. ”Kardeşim sen hoş geldin. Üstad’ı ziyarete mi geldin?”dedi. ”Evet abi, Üstad’ı ziyarete geldim.” ”Benim adım Mustafa Acet, seni şimdi Çalışkanlar’ın dükkanına, oradan Ahmed Ağabey’in evine, oradan da Üstad’a gideriz.”dedi. Beni Mehmed Çalışkan Ağabey’e götürdü. Çay, bisküvi ikram etti. Ceylan Ağabey geldi. ”Baba biz gidiyoruz.” dedi. Mehmed Ağabey, ”Bak gidiyorsunuz ama Bursa’dan gelmiş bu kardeşimiz. Üstad’ımızı görmek istiyor. Oradaki kardeşlerin selamını getirmiş. Mutlaka Üstad’ımız ile görüştür, ondan sonra git.” dedi.

Ceylan Ağabey bana döndü, ”Sen şimdi koşa koşa Ahmed Urfalı Ağabey’in evine git, kapısında bekle. Üstad’ımız giderken Ahmed Ağabey’in küçük çocukları var, onları görmeden gitmez.” dedi. Ahmed Ağabey’in küçük çocuklarını Üstad sevmeden geçmezmiş. Ben hemen koşa koşa Ahmed Ağabey’in evine gittim, kapıyı çaldım, Ahmed Ağabey çıktı. ”Akşam niye gelmedin.” dedi. Bir sandalye getirdi. Baktık araba karşıdan göründü. Şoförlüğü Ceylan Ağabey yapıyor, yanında Bayram Ağabey, arkada Üstad Hazretleri yanında Zübeyr Ağabey vardı. Araba durdu, kapıyı Zübeyr Ağabey açtı, Üstad’ımızı indirdi, sandalyeye oturttu. Ben de sandalyenin dibindeyim. Hemen, ”Selamün Aleyküm, Üstad’ım” dedim. ”Aleyküm Selam”dedi. Eline sarıldım. Üstad’ımın 4-5 dakika dua ettiğini hissettim. Dua bittikten sonra, bir eliyle sırtımı sıvazladı, ve ”Kardeşim sen nereden geldin?”dedi. ”Üstad’ım, Bursa’dan geldim.” ”MaşaAllah, BarekalAllah. Evladım, Bursa öyle bir yer ki, altı da evliya, üstü de evliya. Öyle mübarek bir yerde yaşıyorsunuz. Bursa’ya gelemedim ama, Bursa’ya öyle bir muhabbetim var ki tarif edemem. Bursa Osmanlının başşehriydi. Osmanlı çok hizmetler yaptı. Onun için Bursa’nın bizim yanımızda hususi bir yeri vardır.” ”Risaleleri okuyor musun evladım.” dedi. ”Okuyorum Üstad’ım” dedim. ”Okuyun, okutun okunmasına vesile olun İnşaAllah.”dedi. Sonra bana, ”Senin ismin ne evladım?”dedi. ”Benim ismim Erdoğan” dedim. Ben onu değiştirsem olur mu evladım?”dedi. ”Olur, Üstad’ım” dedim. ”Ben senin ismini Rıdvan olarak değiştiriyorum, İnşaAllah bu ismi taşırsın evladım.” dedi. Sonra, ”Şimdi bu Ağabeylerini görüyor musun?” dedi. ”Görüyorum, efendim” dedim. ”Aynı bunlar gibi seni de talebeliğe kabul ediyorum. Bursa’daki Ağabeylerine, kardeşlerine çok selam söyle” dedi. Görüşmemiz 10-15 dakika sürdü. İşte o günden sonra Rıdvan ismini kullanıyorum.

Daha sonra Ağabeylerle çok sıkı irtibat içinde olduk. İstanbul’a meyve sebze getirdiğim zamanlar Zübeyr Ağabey’le Süleymaniye 46 numarada çok görüşmemiz oldu. Risale-i Nur yolunda  birkaç kez karakolluk olduk. Hepsinde hakimler takipsizlik kararı verdi.”

Rıdvan Ağabey’e,iman Kur’an hizmeti Risale-i Nur Talebeliğinde uzun ve bereketli ömürler dileriz.

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir