Girdi yapan Nurköy

SABIRLA ŞÜKÜRLE HAREKET ETMEK

”Aziz kardeşlerim; Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Meselâ, kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hâdiselerle sabit […]

İSRAF VE İKTİSAT

        بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ – كُلُوا وَاشْرَبوُا وَلاَ تُسْرِفُو “Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” (A’râf Sûresi,31.nci ayet) ”ŞU ÂYET-İ KERİME, iktisada kat’î emir ve israftan nehy-i sarih suretinde gayet mühim bir ders-i hikmet veriyor. Şu meselede Yedi Nükte var. BİRİNCİ NÜKTE: Hâlık-ı Rahîm, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır, […]

MESELE KABRE İMANLA GİRMEK

Bu zamanın en önemli meselesi iman kurtarmaktır? İnsanın dünyadaki en önemli işi niye imanı kurtarmasıdır? İnsanın bu dünyaya gönderiliş sebebi, Allah’ı isim ve sıfatları ile tanıyıp, O’na kulluk ve ibadet yapmasıdır. Esas gaye imanını, taklitten kurtarıp tahkiki imanı elde etmesidir. Şimdi bakalım, imanı olmadan giden bir insanın serveti parası, malı mülkü onu ölümden kurtarabiliyormu? Dünyanın […]

İHTİYAÇ VAR DİYEREK

”Bir mesele daha var; o da çok ehemmiyetlidir. Hükm-ü Kur’âna göre, bu zamanda mimsiz medeniyetin icabatından olarak hâcât-ı zaruriye dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla, hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcât-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Âhirete iman ettiği halde, “Zaruret var” diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı âhirete tercih ediyor. Kırk sene […]

İŞİMİZ İNSANLARIN İMANINI KURTARMAYA ÇALIŞMAK

”Şahsıma ve Risale-i Nur’a ait mühim bir sual: Çoklar tarafından deniliyor ki, “Sen ehl-i dünyanın dünyasına karışmadığın halde, nedendir ki, her fırsatta onlar senin âhiretine karışıyorlar? Halbuki hiçbir hükûmetin kanunu, târikü’d-dünya ve münzevîlere karışmıyor.” Elcevap: Yeni Said’in bu suale karşı cevabı sükûttur. Yeni Said, “Benim cevabımı kader-i İlâhî versin” der. Bununla beraber, mecburiyetle, emâneten istiâre […]

PAPAZ’I MÜMİN EDEN SURE : TEBBET

Yıllarca okuyup insanların karşısında bir dini lider, papaz olarak çıkmaya hazırlanan eski papaz aniden müslüman olur. Eski papazın müslüman olması ise kilise de ve hrıstiyan aleminde şaşkınlığa yol açar. Amerikalı eski papaz soru yağmuruna tutulur. Niçin yıllarca İncil üzerine çalışma yapıp şimdi müslüman oldun? Ve daha neden, niçinli birçok sorular. 2008 yılında İslamiyeti seçip mümin […]

DİYANETİN ASLİ VAZİFESİ

  بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ  لسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ ”Muhterem Ahmed Hamdi Efendi Hazretleri; Bir hâdise-i ruhiyemi size beyan ediyorum: Çok zaman evvel zâtınız ve sizin mesleğinizdeki hocaların, zarurete binaen ruhsata tâbi ve azîmet-i şer’iyeyi bırakan fikirler, benim fikrime muvafık gelmiyordu. Ben hem onlara, hem sana hiddet ederdim. “Neden azîmeti terk edip ruhsata tâbi oluyorlar?” diye, […]

SİNEKLERE DÜŞMAN OLMA

”Ey hodgâm insan! Sineklerin binler hikmet-i hayatiyesinden başka, sana âit bu küçücük faydasına bak, sinek düşmanlığını bırak: Çünkü, gurbette, kimsesiz, yalnızlıkta sana ünsiyet verdiği gibi, gaflete dalıp fikrini dağıtmaktan seni ikaz eder. Ve lâtif vaziyeti ve abdest alması gibi yüzünü, gözünü temizlemesiyle, sana abdest ve namaz, hareket ve nezâfet gibi vazife-i insâniyeti ihtar eder ve […]

ABDULLAH AGABEY’DEN

Abdullah Yeğin Ağabey zaman zaman katıldığı derslerde, Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile ilgili bazı hatıralarını anlatırdı. Bunlardan bir ikisi şöyledir: ”Birgün lisenin bahçesinde teneffüse çıkmıştık bize o zaman “Bediüzzamancı” demeye başladılar. O zamanlar daha “Nurculuk” tabiri yoktu.” ” Üstadla şöyle bir hâtıramız geçti, (Abdullah ağabey bu hâtırayı Üstadımızdan aynen gördüğü gibi elini açarak, târif ederek tek […]

İNSAN NEFSİ ŞÖHRETTEN HOŞLANIR

”Evvelâ, rıza-yı İlâhî ve iltifat-ı Rahmânî ve kabul-ü Rabbânî öyle bir makamdır ki, insanların teveccühü ve istihsânı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin in’ikâsı ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez. Hubb-u cah hissi eğer […]