MÜCAHİD SAHABİ EBU UBEYDE BİN CERRAH(RA)
Dünyada iken cennetle müjdelenen 10 sahabiden birisi olan Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın,asıl ismi “Amir” künyesi “Ebu Ubeyde”dir. Dedesine nispetle de “Ebu Ubeyde bin Cerrah” olarak meşhur olmuştur.
Beni Haris kabilesinden olan Ebu Ubeyde, Cahiliye devrinde Mekke’de okuma yazma bilen birkaç kişiden birisidir. Ebu Ubeyde,Hz. Peygamber’in İslam’a davete başladığı ilk günlerde Hz. Ebu Bekir vasıtasıyla müslüman oldu. Kureyşliler’in ağır baskılarına maruz kaldı. İşkenceler dayanılmaz hale gelince İkinci Habeşistan Hicreti’ne katıldı. Ancak bir müddet sonra Mekke’ye döndü. Daha sonra Medine’ye hicret etti.
Cesur ve kahraman bir mücahit olan Hz. Ebu Ubeyde, bütün savaşlarda Peygamberimizle birlikteydi. “İslam’ın en mühim savaşı” olan Bedir’de Ebu Ubeyde müminlerin safında, babası da müşriklerin arasındaydı. Babası kendisini öldürmek için fırsat kolluyordu. Ebu Ubeyde ise, müşrik babasının kanını dökmemek için değişik yerlere geçiyordu. Fakat bir türlü elinden kurtulamıyordu. Nihayet babasını dinine feda etti. Bu hadise üzerine, “Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerin, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya soyu sopu, aşiretleri olsa da yine Allah ve Peygamber’ini düşman tutanlara dostluk ettiğini göremezsin.”[Mücadele Suresi 22] âyet-i kerimesi nazil oldu.
Uhud Savaşı’nda müşrikler Resul-i Ekrem Efendimizin üzerine hücum etmişler, yüzünü yaralamışlar, mübarek dişlerini kırmışlardı. Peygamberimizin miğferinden kopan iki halka yüzlerine batmıştı. Hz. Ebu Ubeyde, Resulullah’ın yüzüne batan halkaları dişleriyle çekerek çıkarmıştı.Ebu Ubeyde Uhud Gazvesi’nde de yiğitlik gösterdi. İslam ordusu dağıldığı zaman Resulullah’ın etrafından ayrılmayan on dört kişi arasında o da vardı
Ebu Ubeyde temiz kalpli bir insandı. Resul-i Ekrem’den aldığı bir emre nefsini feda eder derecede feragat gösterirdi. Hz. Peygamber’le din konusunda tartışan ve hıristiyan kalıp cizye vermeyi kabul eden Necranlılar, cizye tahsili için güvenilir birinin kendileriyle gönderilmesini istedikleri zaman Resul-i Ekrem, “Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde bin Cerrah’tır” diyerek onu Necran’a gönderdi.
Resul-i Ekrem’in vefatından sonra, Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde Ebu Ubeyde(RA), Şam ve civarının fethi için vazifelendirildi. Başta Humus ve Şam olmak üzere Antakya’ya kadar olan yerleri, Hz. Ebu Ubeyde’nin kumandasındaki İslam mücahitleri fethetti. Daha sonra Kudüs’ü muhasara eden Ebu Ubeyde, Kudüslüleri sulhe razı etti. Fakat Kudüslüler barış akdinin Hz. Ömer’in bulunmasıyla mümkün olacağını söylediler. Medine’ye haber gönderen Ebû Ubeyde, Hz. Ömer’i davet etti. Hz. Ömer(RA) günler süren meşakkatli yolculuktan sonra Kudüs’e vardı. Kudüs’ün anahtarını teslim aldı. Ebu Ubeyde fethedilen yerleri Hz. Ömer’in valisi olarak hayatının sonuna kadar idare etti.
Ebu Ubeyde(RA) her bakımdan fazilet timsali bir sahabiydi. Allah’tan çok korkar, Resul’ünün sünneti üzere hareket ederdi. Onun bütün hareketlerinde Allah korkusu hakimdi. Son derece mütevaziydi. Şam’da vali iken şöyle diyordu:
“Ben Kureyşliyim. Fakat teni kırmızı veya siyah biri yoktur ki, takva itibarıyla benden üstün olsun da, ben ‘Keşke bu adamın bedeni içinde ben olsaydım!’ demeyeyim.”
Vazifesine bütün canıyla bağlı olan ve Resulullah sevgisiyle coşan Ebu Ubeyde(RA), idaresi altındakileri öz evlatları gibi gözetirdi. Onun merhamet ve şefkati sadece Müslümanları değil, idaresi altında bulunan Hıristiyanları dahi içine almıştı. Bu sebeple Hıristiyanlar da ona hizmet ederler, düşman hareketlerini kontrol ederek ona malumat verirlerdi.
Ebu Ubeyde bin Cerrah, Hicret’in 18. yılında 58 yaşındayken “taunu Amvas” diye meşhur olan ve birçok sahabinin ölümüne yol açan vebaya yakalanarak Beysan’a bağlı Amta köyünde vefat etti ve oraya defnedildi. Allah ondan razı olsun!
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!