KALBLE ŞAHİT OLMAK
Üçüncü Mektubun baş kısmı.
بِاسْمِ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ بِكَلِمَاتِ النُّجُومِ وَالشُّمُوسِ وَاْلاَقْمَارِ وَالسَّيَّارَاتِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَعَلٰۤى اِخْوَانِكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ النُّجُومِ فِى السَّمٰوَاتِ
Aziz kardeşim ve sevgili arkadaşım;
Şimdi yüz tabakalık fıtrî bir sarayın, en yukarı menzilinde bulunuyorum. Sen de mânen burada hazır ol. Bir parça sohbet edip konuşacağız. İşte kardeşim,
Evvelâ: Evvelki mektubumda, bütün Sözlere dair sual etmiştim ki: İçlerinde cerh edilecek hakikatler var mı? Veyahut avâma izharı muzır şeyler bulunuyor mu? Yoksa yalnız Otuz İkinci Sözün Üçüncü Maksadı için değildi.
Saniyen: Sana Nokta risalesini gönderiyorum. Acîptir ki, Eski Said’in kuvvet i ilmiyle, nazar-ı aklıyla anladığı ve gördüğü hakikatleri, senin kardeşin şuhud-u kalbiyle, nur-u vicdanla gördüğüne tevafuk ediyor. Yalnız bazı cihetlerde noksan kalmıştır ki, Yirmi Dokuzuncu Sözde tekmil edilmiş. Hususan âhirdeki remizli nükte ve o remizli nüktenin sırrı beyanında, çok hakikatler Nokta’da yoktur, Yirmi Dokuzuncu Sözde vardır. Fakat birbirinden çok uzak bu iki Said’in aklı, kalbi, bu derece ittifakı aciptir.
Salisen: Şeyh Mustafa’ya selâmımı tebliğle beraber de ki: Yazdığın Kader Sözü beni çok memnun etti. Duayla kardeşlik hakkını edâ ettiğin gibi, bunun yazmasıyla talebelik hukukunu dahi kazâ ettin. Allah senden razı olsun. Yazdığını Abdülmecid’e gönderiyorum. O yüzlerce adama okutturacak; herbirisinden sevap sana gelecek.
Rabian: Kardeşimiz Abdülmecid’e bir mektupla bazı Sözleri gönderiyorum. Sen gayet emniyetli bir tarzda postaya ver. Adres: “Ergani-i Osmaniyede esnaftan Vanlı Şehabeddin Efendi vasıtasıyla Vanlı Abdülmecid Efendiye.” Bu adresi yeni hurufla mektuba ve emanete yazınız.
جُو لآٰ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ بَرَابَرْ مِيزَنَنْد هَرْشَىْ دَمَادَمْ جُويَدَنَدْ يَاحَقْ سَرَاسَرْ كُو يَدَنْد يَاحَىْ
Kardeşiniz
Said Nursî
1 : Göklerin; yıldız, güneş, ay ve gezegenlerinin diliyle Kendisini tesbih ettiği zâtın adıyla. Gökteki yıldızlar sayısınca Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve kardeşlerinizin üzerine olsun.
2 : “Çünkü, bütün eşya Lâ ilâhe illâ Hû deyip, kâinatın azîm halka-i zikrinde beraber zikrederek çalışıyorlar. Vakit-be-vakit, lisan-ı istidat ile, Cenâb-ı Haktan hukuk-u hayatını ‘Yâ Hak’ deyip hazine-i rahmetten istiyorlar. Baştan başa da, hayata mazhariyetleri lisanıyla ‘Yâ Hayy’ ismini zikrediyorlar.(Barla Lahikası)
Üstad Hazretleri, bu mektupta, akılla anladığı ve gördüğü hakikatleri, başkasının kalbi ile iman hakikatlerinin aydınlanıp, nurlanarak görüp tasdik etmesine işaret ediyor. Şuhud-u kalbiye; kalbin iman hakikatlerini, aydınlanıp, nurlanarak görmesi ve tasdik etmesi demektir.
Üstad Hazretleri, burada, insandaki her bir aza ve cihazın, bilinci ve olayları idrak etme biçiminin farklılığına dikkat çekiyor. Mesela; akıl bir şeyi makul kabul edip yapar, vicdan da bundan huzur duyar. Yani vicdan, akıl gibi o şeyin hikmet ve fayda cihetini tefekkür edemez; ama o şeyin doğru mu yanlış mı olduğunu fıtri hali ve mizanı ile sezer.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!