Bil, ey gafil, müşevveş Said! Cenâb-ı Hakkın nur-u marifetine yetişmek ve bakmak ve âyât ve şahitlerin âyinelerinde cilvelerini görmek ve berâhin ve deliller mesâmâtıyla temâşâ etmek iktiza ediyor ki, senin üstünden geçen, kalbine gelen ve aklına görünen herbir nuru tenkit parmaklarıyla yoklama ve tereddüt eliyle tenkit etme. Sana ışıklanan bir nuru tutmak için elini […]

ALTINCI BURHAN Gel, bu geniş ovaya çıkacağız. (HAŞİYE) İşte, o ova içinde yüksek bir dağ var. Üstüne çıkacağız, tâ bütün etrafı görülsün. Hem herşeyi yakınlaştıracak güzel dürbünleri de beraber alacağız. Çünkü bu acip memlekette acip işler oluyor. Her saatte, hiç aklımıza gelmeyen işler oluyor. İşte, bak: Bu dağlar ve ovalar ve şehirler, birden değişiyor. Hem […]

  بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ – وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ “Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, ey Rabbim, Sana sığınırım.” Mü’minûn Sûresi,  97-98 ayeti” EY MARAZ-I VESVESE İLE MÜPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük […]

Herkesin, iman mukàbilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını […]

Hergün ve her yerde ve her vakit vefiyatların gösterdikleri dehşetli hakikat-i mevt ise, size-başka gençlere söylediğim gibi-bir temsil ile beyan ediyorum. Meselâ, burada, gözünüz önünde bir darağacı dikilmiş. Onun yanında bir piyango-fakat pek büyük bir ikramiye biletleri veren-dairesi var. Biz, buradaki on kişi, alâküllihal, ister istemez, hiç başka çare yok, oraya davet edileceğiz, bizi çağıracaklar. […]

Bil ki, nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemâlâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i hak, saadetin fihristesidir. İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir hayır, zâhir bir hak, fâik bir kemal görünüyor. Bilbedâhe, hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve nebîler elindedir. Dalâlet, şer ve hasâret, onun muhalifindedir. […]

BİRİNCİ ALÂMET VE HÜCCET ki,   وَحْدَهُ   (Allah Birdir) kelimesi onun neticesidir. Herşeyde bir vahdet var. Vahdet ise, bir vâhide delâlet ve işaret eder. Evet, vâhid bir eser, bilbedahe vâhid bir sâniden sudur eder. Bir, elbette birden gelir. Herşeyde bir birlik bulunduğundan, elbette birtek zâtın eseri ve san’atı olduğunu gösterir. Evet, bu kâinat bin […]

Otuz Üçüncü Pencere اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِىۤ اَنْزَلَ عَلٰى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا قَيِّمًا 1 2 الۤرٰ كِتاَبٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّو Bütün geçmiş Pencereler, Kur’ân denizinden bazı katreler olduğunu düşün; sonra Kur’ân’da ne kadar âb-ı hayat hükmünde olan envâr-ı tevhid var olduğunu kıyas edebilirsin. Fakat bütün o Pencerelerin menbaı […]

Birgün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat ve gençlik ve hevesat cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için tesirli bir ihtar almak isteyen bu gençlere, ben de, eskiden Risale-i Nur’dan medet isteyen gençlere dediğim gibi, dedim ki: Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, […]

  Yirmi İkinci Pencere اَلَمْ نَجْعَلِ اْلاَرْضَ مِهَادًا – والْجِبَالَ اَوْتَادًا – وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجًا 1 فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا 2 Küre-i arz bir kafadır ki, yüz bin ağzı vardır. Her bir ağzında yüz bin lisanı vardır. Her lisanında yüz bin burhanı var ki, herbiri çok cihetle Vâcibü’l-Vücud, Vâhid-i Ehad, […]