İMAN VE KÜFÜR CEREYANI

Kainatta iman ve küfür cereyanı var. İnsanlar kendi hür ve özgür iradeleri ile bu iki cereyandan birini seçerler ve yollarına devam ederler. İman ve küfür cereyanı olarak karşımıza çıkan bu yoldan birisi insanı sonsuz mutluluğa götürürken, diğeri ise, onu Cehennem atar.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Ben îmanın cereyanındayım. Karşımda îmansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok.” diyerek, manevî cihadın bu asırda iman eksenli olduğunu ve bütün gayretinin, insanları imansızlık afetinden korumak ve kurtarmak olduğunu açıkça beyan ediyor. Üstad Bediüzzaman Hazretleri “her bir günah içinde küfre giden bir yol” olduğunu beyan ederek, bu iman hizmetinin çok önemli bir yönünün de günahlarla ve sefahatle mücadele olduğuna işaret etmektedir.

Bu iki cereyan, iman ve küfür cereyanı Risale-i Nur’un farklı yerlerinde geçmektedir. Risalelerde bu konu da yer alan bazı bölümler ise şöyle:

“Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok… Yalnız, bütün vaktimi ve hayatımı hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye hasr ve vakfetmişim. Madem böyledir; bana eziyet verip rakibâne ilişen adam düşünsün ki, o muamelesi zındıka ve imansızlık namına imana ilişmek hükmüne geçer.” (On Altıncı Mektub)

”Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenâb-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki, bütün dünya Kur’ân’ın beyan ve esrarından mânen sizi dinliyor, inşaallah her vakit dinleyecek.”(Barla Lahikası,110 Mektub)

“Zira, asrımızda kâinat fenleri ve maddî ilimler revaçta olup, yeni yetişen nesiller bu ilim ve fenleri okudukları, hem tabiiyyun ve maddiyyunun din ve mâneviyat aleyhindeki neşriyatı, hem küfr-ü mutlak cereyanı ki, hiçbir din ve mâneviyâtı tanımayan ve Allah’a İmân hakikatine karşı muaraza ederek dinsizliği neşreden, İslâmî fikri zedeleyen ve bütün beşeriyeti tehdit eden, yeni nesillere ve gençliğe imansızlık fikr-i küfrîsini aşılamak isteyen kitap, broşür, gazete gibi neşir vasıtalarının İslâm ve İmân düşmanlarınca ön plâna alındığı böyle acip ve dehşetli bir zamanda, elbette Risale-i Nur’a, okunmasına, neşredilmesine şiddetle ihtiyaç ve zaruret var.

Çünkü, Risale-i Nur, Kur’ân-ı Hakîm’in bir mucize-i mâneviyesi ve bu zamanın dinsizliğine karşı mânevî atom bombası olarak solculuk cereyanlarının mâneviyât-ı kalbiyeyi tahribine mukabil, mâneviyât-ı kalbiyeyi tamir edip ferden ferdâ iman-ı tahkikîden gelen muazzam bir kuvvet ve kudrete istinadı okuyucuların kalblerine kazandırıyor.” (Barla Lahikası)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir