HAK ALDATMAZ

”Hem bilirsin: Küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münazaralı bir dâvâda, hicapsız, pervâsız, küçük fakat hacâlet-âver bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez.

Şimdi bak bu zâta: Pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük dâvâda, pek büyük bir serbestiyetle, bilâpervâ, bilâtereddüt, bilâhicap, telâşsız, samimî bir safvetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şedit, ulvî bir surette söylediği sözlerinde hiç hilâf bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ!

”Onun sözü, kendisine vahyolunandan başka birşey değildir.” Necm Sûresi,4 ayet)

Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir, Hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın?”(Sözler, 19 Söz, Dokuzuncu Reşha)

Üstad  Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, ”O kendi heva ve hevesinden konuşmaz, sizi yanıltıp aldatmaz, o doğru sözlü emin bir peygamberdir” mealindeki ayeti tefsir ediyor.

Üstad Hazretleri, aklımıza ve zihnimizi bir olay sunuyor. Bir insan, şeref ve haysiyetini düşünmeden, basit bir topluluk içinde, münakaşalı bir olay ya da mesele hakkında, utanmadan, korkusuzca ve kendinden emin bir şekilde utanılacak bir yalanı, düşmanları huzurunda hile ve yalanını hissettirmeden telaşsız bir şekilde  söyleyebilir mi? Bizce söylemesi mümkün değildir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, önce gönlümüzü, ruhumuzu ve fikrimizi hakikate hazırlıyor. Bunu da günlük hayatımızdan bir misalle yapıyor. Bizlere soruyor: İnsan münakaşalı bir konuda bir topluluk önünde yalan söyleyebilir mi? Açığa çıkma ihtimali yüksek, söyleyemez. Yalan söylediği zaman korkusuzca söyleyebilirmi? Olmayan bir şeyi anlatırken heyecan katabilir mi? Bu üç hakikatı kimse gözardı edemez ve yalanlayamaz.

Yani basit bir insan, basit bir yalanı, sırf kendi şeref ve haysiyetini düşünerek söylemekten çekinirken, nasıl olur da Peygamber Efendimiz (ASM) çok büyük bir dava ve mesele hakkında, o büyük şeref ve haysiyetini yerler altına alarak, nasıl yalan söyleyebilir diyerek, Peygamber Efendimiz (ASM)’in hakkaniyetini bu noktadan ispat ediyor. Bu manayı en güzel bu ayet ilan ediyor:

“O ancak kendisine vahyolunanı söyler.”(Necm, 4 ncü ayet)

Yani o kendi heva ve hevesinden konuşmaz, sizi yanıltıp aldatmaz, o doğru sözlü emin bir Peygamberdir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir