CENNETLE MÜJDELENEN ABDURRAHMAN BİN AVF(RA)

Cennetle müjdelenen 10 Sahabeden birisi olan Abdurrahman bin Avf, Mekke’de doğdu. İslamı kabul eden ilk sekiz Müslüman’dan biridir. Câhiliye döneminde Abdülkabe olan adı, müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber tarafından Abdurrahman olarak değiştirildi.

Genç yaşından itibaren ticaretle uğraşan Abdurrahman Câhiliye devrinde de içki içmeyen ve güzel ahlaka sahip biri olarak tanınırdı. Hz. Ebû Bekir dostluğu, onun vasıtasıyla müslüman olmasını sağladı. Abdurrahman, Mekke müşriklerinin baskı ve işkenceleri yüzünden önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret etti.

Abdurrahman bin Avf, hem Câhiliye döneminde, hem de İslâm devrinde ticaretle meşgul olarak büyük bir servet kazanmış, servetini Allah yolunda harcamaktan çekinmemiştir. Beş yüz deve yükü tutan büyük bir kervanı bir defada bağışlayacak, ayrıca bir günde otuz köleyi azat edecek derecede cömertti.

Uhud Savaşı’nda Peygamber Efendimiz(ASM)ı vücuduyla koruyan sahabilerden birisi de Hz. Abdurrahman’dı. Bu savaşta 21 yerinden yara aldı. Ayağından aldığı yara, biraz sakat kalmasına ve aksayarak yürümesine sebebiyet verdi.

Abdurrahman, Peygamber Efendimiz(ASM)ın, “Allah’ım, Abdurrahman’a cennet sebillerinden içir!” duasına ve bir keresinde de “Abdurrahman bin Avf yeryüzünde ve gökyüzünde emindir.” şeklinde iltifatına mazhar olmuştu.

Abdurrahman bin Avf, malını mülkünü Allah yolunda sarf etmekte böy­lesine cömert, ibadet ve taatine öylesine takva ve hassasiyet sahibi, cihatta fevkalade yiğit ve fedakar olmasına rağmen, zaman zaman kendisinden daha fedakar olan sahabileri hatırlar ve ahiret yurdu için hazırlık yapamama endişe­sinden dolayı ağlardı.

Bir gün etfafındakilere şöyle demekten kendisini alamamıştı:

“Benden daha hayırlı olan Mus’ab bin Umeyr şehit olduğunda kefen olarak bir hırkaya sarıldı. Başı örtülünce ayakları, ayakları örtülünce başı açıkta kalı­yordu! Benden hayırlı olan Hamza da şehit olduğunda böyle olmuştu. Daha sonra servetimiz alabildiğine çoğaldı. İyiliklerimizin karşılığını bu dünyada al­maktan ve ahirete bir şey kalmamasından korkarım!”

Tebük Seferi esnasında, Peygamber Efendimiz(ASM) bir ara kafileden ayrılır bu arada sabah na­mazının vakti geçmek üzereydi. Sahabiler, Hz. Abdurrahman’ı imamlığa geçir­diler ve arkasında namaza başladılar. Birinci rekat için rükûya gidildiğinde Peygamberimiz geldi. Cemaate katıldı. İkinci rekâtı Hz. Abdurrahman’ın imamlığında kıldı. Cemaat selam verdikten sonra kalktı, namazı tamamladı. Namazını bitirince:

“Güzel kıldırdınız, iyi yaptınız.” buyurarak iltifatta bulun­du.

Hz. Abdurrahman, varlıktan da tehlike gelebileceğini idrak eden insanlar­dandı. Bu hususta endişe duymuyor değildi. Bir gün müminlerin annesi Ümmü Seleme’ye gelerek, bu endişesini şöyle dile getirdi:

“Malın çokluğu helake se­bep olur. Bundan endişe ediyorum!” dedi. Ümmü Seleme(RA):

“Fakat Allah yolunda sarf edilen mal böyle değildir.” de­yince rahatladı. Çünkü kendisi zaten malını Allah yolunda sarf ediyordu.

Hz. Abdurrahman(RA), evine her girişinde Ayete’l-Kürsi’yi okur, sık sık da “Allah’ım, beni nefsimin tamahkarlığından koru!” diye dua ederdi. “Bundan baş­ka, Allah’tan isteyeceğin bir şey yok mudur?” diyenlere şu cevabı verirdi:

“Şayet nefsimin tamahkarlığından korunursam ne hırsızlık eder, ne zina yapar, ne de herhangi bir günah işlerim.”

Hz. Abdurrahman gerek Hz. Ebû Bekir’in gerekse Hz. Ömer’in en büyük yardımcılarındandı. Her iki halife de onun fikirlerine ehemmiyet verir, mühim meselelerde onunla istişare ederdi.

Abdurrahman bin Avf(RA), Hicret’in 21. senesinde 72 yaşındayken vefat etti. Cenaze namazını bir rivayete göre Hz. Osman, diğer bir rivayete göre ise Zübeyr bin Avvam kıldırdı. Allah hepimizi onların yolundan yürümeye muvaffak etsin!.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir