AYETLE MÜJDELENEN SAHABİ SUHEYB BİN SİNAN (RA)

Suheyb bin Sinan, asıl adı Umeyre iken daha çok Suheyb bin Sinan ve Rumi olarak tanınmaktadır. Onun böyle tanınmasının sebebi çok küçük yaşta Bizanslılar’ın bölgeye yaptıkları bir saldırıda esir edilmesi ve Bizans topraklarında büyümesidir. Rum kültürüyle yetişen Suheyb gençlik çağında Kelb kabilesi tüccarlarına köle olarak satıldı ve onlar tarafından Mekke’ye götürüldü. Burada Abdullah bin Cüdan onu satın aldı ve ardından âzat etti. Hür kaldığı halde memleketine dönmeyen Suheyb bundan sonraki hayatını Abdullah bin Cüdan’ın yanında Mekke’de sürdürdü.

Peygamber Efendimiz ile henüz peygamber olmadan önce arkadaşlık kuran Suheyb zaman zaman onunla sohbet ederdi. Gizli davet sürecinde İslâm’dan haberdar olunca Dârülerkam’a giderek İslâmiyet’i kabul etti. Müslüman olduğunu açıktan söyleyen ilk yedi kişi arasında yer aldığı ve Mekke’de kendisini koruyacak kabilesi ve nüfuzlu çevresi bulunmadığı için müşriklerin saldırılarına maruz kaldı. Aşırı derecede dövüldü ve çıplak vücuduna demirden zırh giydirilerek güneşin altında bırakıldı.

İnançları uğrunda eziyete uğrayan, bundan dolayı hicret eden, sonra savaşıp sabredenleri Allah’ın bağışlayacağını müjdeleyen Nahl Suresi 110 ncu ayetinin, Suheyb bin Sinan, Bilal-i Habeşî, Ammar bin Yâsir ve Habbab bin Erat hakkında nazil olduğu nakledilir. Bir defasında Suheyb, Habbab ve Ammar gibi korumasız kimselerle Mekke sokaklarında yürürürken, “Muhammed’in arkadaşları bunlar mı?” diye kendileriyle alay eden müşriklere hitaben Suheyb ”Bir müslümanın zayıf olması sebebiyle zelil sayılamayacağını, müşrik olan kimsenin de aziz olamayacağını belirtmiş, müşrikler de, “Allah’ın aramızdan seçip lutfuna lâyık gördüğü kimseler bunlar mıymış?” diyerek onları hırpalayıp dövmüşlerdi. En‘âm sûresinin 53. âyetinin bu olay üzerine nâzil olduğu belirtilir.

Hz. Suheyb, Peygamber Efendimizin Medine’ye hicret emri üzerine o da, Medine’ye hicret maksadıyla hazırlanıp yola çıkmıştı. Bunu gören Mekkelilerden bazıları arkasına düşüp yetiştiler ve “Sen, buraya fakir olarak geldin. Yanımızda zengin oldun. Kendinle birlikte bu bol serveti de alıp götürmek istiyorsun. Buna müsâade edemeyiz.” demişlerdi.

Suheyb bineğinden inip, çantasındaki okları çıkarıp karşısında duran Kureyş topluluğuna, “Benim, içinizde en iyi ok atan biri olduğumu bilirsiniz. Yanımdaki okların hepsini atar, onlar biterse kılıcımı çalarım. Bunlardan biri elimde bulunduğu müddetçe yanıma sizi yaklaştırmam.” diye hitap etmişti.

Müşrikler, karşıların da Allah’a îmanın verdiği cesaretle duran Suheyb bin Sinan’nın kolay kolay teslim olmayacağını biliyorlardı.Sonunda Suheyb şu teklifte bulunmuştu: “Size, bütün servetimin yerini gösterir, onu size bırakırsam, gitmeme müsaade eder misiniz?” diyince müşrikler, “Evet” dediler. Hz. Suheyb de onlara bütün servetini bırakarak Allah yolunda, dini ve îmânını serbestçe yaşamak uğrunda hicretine devam etmiş ve Kubâ’da Peygamber Efendimize kavuştu. Yolda gözü ağrımış, karnı ise son derece acıkmıştı. O sırada Efendimiz ve yanında bulunan Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’in önünde taze yapraklı salkım halinde hurma vardı. Hz. Suheyb hemen yaş hurmaları yemeye başladı.

Hz. Ömer, “Yâ Resûlallah! Suheyb’i görmüyor musun? Hem gözü ağrıyor, hem de yaş hurma yiyor.” dedi.

Peygamber Efendimiz, “Ey Suheyb! Hem gözün ağrıyor, hem de yaş hurma yiyorsun?” buyurunca Suheyb, “Yâ Resûlallah! Ben, gözümün sağlam, ağrımayan tarafıyla yiyorum.” diye latif bir cevap vererek Efendimizi tebessüme ettirdi.

Hz. Suheyb daha sonra, “Yâ Resûlallah! Sen Mekke’den çıktığın zaman müşrikler beni yakalayıp, hapsettiler. Ben de servetimi vererek kendimi ve ailemi satın aldım.” dedi.

Resûl-i Muhterem Efendimiz, “Suheyb kazandı. Suheyb kazandı! Ebû Yahya, satış kârlı çıktı.” buyurarak bu kahraman Sahabîyi müjdeleyip sevindirdi. Bunun üzerine Bakara Suresi 107 nci âyeti, “Yine insanlardan öylesi vardır ki, karşılığında Allah’ın rızâsını kazanmak için kendisini fedâ eder. Allah ise kullarına pek şefkatlidir.” nazil olduğu rivayet edilir.

Ok atmadaki ustalığı ile meşhur olan Suheyb, Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün savaşlara katıldı. Peygamber Efendimiz (ASV)ın vefatından sonra da Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde de İslamı yaşayıp yaşatmaya gayret etti. Suheyb bin Sinân, Hicretin 38. yılında 70 yaşında Medine’de vefat etti. Cenaze namazını Sa’d bin Ebî Vakkâs kıldırdı ve Cennetü’l-Bakî’ye defnedildi.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir