BİR ADAMIN İMANI
Nur fabrikasının sahibi Hâfız Ali’nin ve mübareklerin köyleri ortasında, duada, Sav Köyü mevki almış. Tam bir senedir ahyâ yüzünden emvat dahi hisse alıyorlar.
Risaletü’n-Nur’un hizmetinde ekser şakirtleri birer nevi keramet ve ikram-ı İlâhî hissettikleri gibi, bu âciz kardeşiniz çok muhtaç olduğu için, çok nevilerini ve çeşitlerini hissediyorum. Ve bu sıralarda bu havalideki şakirtler, yeminle itiraf ediyoruz ki, “Biz Nurun hizmetinde çalıştıkça hem maişetçe, hem istirahat-i kalbce bir genişlik, bir ferah zahir bir surette hissediyoruz.” Ben kendimce o kadar hissediyorum ki, nefis ve şeytanım dahi o bedâhete karşı hayret ederek sustular.
Biliniz ki, bir seneden ziyadedir, ben duada, Risaletü’n-Nur’un şakirtlerinin risalelerle alâkadar olan ezvaç ve evlât ve valideynlerini dahi dahil ediyorum. Bunun bir sebebi, başta Sabri olarak, orada burada bazı zâtlar, çoluk ve çocuklarıyla daireye girmeleridir.
Adalet-i İlâhiye, İslâmiyete ihanet eden mimsiz medeniyete öyle bir azâb-ı mânevî vermiş ki, bedevîliğin ve vahşîliğin derecesinden çok aşağıya düşürtmüş. Avrupa’nın ve İngilizin yüz sene ezvâk-ı medeniyesini ve terakkî ve tasallut ve hâkimiyetin lezzetlerini hiçe indiren mütemadî korku ve dehşet ve telâş ve buhran yağdıran bombaları başlarına musallat etmiş.
İşte böyle bir zamanda en lüzumlu, en ehemmiyetli, en birinci vazife imanı kurtarmak olduğundan, bu zamana ve bu seneye bakan beşâret-i Kur’âniye ve فَضْلُ اللهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاۤءُ فَضْلاً كَبِي رًا âyetlerin müjdesi en büyük bir fütuhat suretinde Risaletü’n-Nur’un mânevî fütuhat-ı imaniyesini gösteriyor.
Evet, bir adamın imanı, ebedî ve dünya kadar bir mülk-ü bâkinin anahtarı ve nurudur. Öyleyse, imanı tehlikeye mâruz her adama, bütün küre-i arzın saltanatından daha fâideli bir saltanat, bir fütuhat kazandıran Risaletü’n-Nur, elbette bu âyetlerin, bu asırda, bu beşaretlerinin kastî bir medâr-ı nazarlarıdır.
Nur ve gül fabrikalarının hademe ve sahipleri, insanın başında iki göz gibidir; zâhiren ikidir, fakat bir görürler. Ahvel (şaşı) gözlü, iki görür. Lillâhilhamd bu iki cereyan-ı nuranî kemâl-i ittihaddadırlar.(Kastamonu Lahikası)
Avrupa, İkinci Dünya Savaşı ile bir kabus yaşadı. Bütün dünyaya acı ve ıstıraplar çektiren Avrupa, bu savaş ile bu sefer kendisi acı ve ıztırabı tattı. İkinci Dünya Harbi’nde taş üstünde taş kalmayacak bir hale geldi. Milyonlarca insanını kaybetti kalanlar da dünyanın dehşetli ve azaplı yüzüne şahit oldular.
Üstad Hazretleri, Avrupa’nın bu haline şu cümleler ile dikkat çekiyor:
”Avrupa’nın ve İngilizin yüz sene ezvâk-ı medeniyesini ve terakkî ve tasallut ve hâkimiyetin lezzetlerini hiçe indiren mütemadî korku ve dehşet ve telâş ve buhran yağdıran bombaları başlarına musallat etmiş.”
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!