YOLCULUKTA NAMAZ KILMAK

Üstad Hazretlerinin, seferilik yani yolculuk konusundaki görüşü nasıldır?

Seferilik, yolculuk konusu çok farklılık göstermektedir. Bu konuda ulemanın tam bir ittifakı yoktur. Üstad Hazretleri Şafii mezhebindendir. Bu mezhepte seferde namazı kısa kılmak bir ruhsattır. Yani isteyen iki kılar isteyen de dört kılar, bir problem yoktur.

Namazın kısaltılması, öne alınması veya sonraya bırakılması gibi şer’i ruhsatlar, ulaşım araçlarına göre değil, sabit olan mesafeye göre belirlenir. Yani sabit olan doksan kilometreyi geçen bir yolcu, en konforlu ve rahat bir ulaşım aracı ile de yolculuk etse yine seferi sayılır ve namazın kısaltılması ruhsatından istifade eder. Namazın kısaltılması ulaşım araçlarına göre değil doksan kilometrelik mesafeye göre tespit edilmiştir.

Bazılarının iddia ettiği gibi “uçak, gemi gibi konforlu ve lüks araçlarda meşakkat ve sıkıntı olmadığı için ruhsat olmaz” sözü, esassız bir görüştür. Namazın kısaltılma sebebi meşakkate değil mesafeye göre tayin edilmiştir. Şayet meşakkat illet ve gerekçe olsa idi, seferi olmayıp meşakkat içinde olan herkes namazını kısaltabilirdi.

Nisa suresi 101. ayetine ve Hz. Peygamber (ASM)’in uygulamalarına dayanan fakihler, yolculukta dört rekatlı farz namazların ikişer rekat kılınmasının câiz olduğu hususunda ortak görüş beyan etmişlerdir.

Ayrıca Hanefîler dışında üç mezhep imamına göre, yolcuların öğlen ve ikindi namazını veya akşam ile yatsı namazını ikişer rekât olarak kısaltarak kılınmasına “cem”, bir önceki namazı öne alınmasına “takdim” veya bir sonraki namazla birlikte kılınmasına da “te´hir” denilir.

Başka bir ifade ile, öğlen namazı ile birlikte ikindi namazını öne alınarak kılınan namaza “cem-i takdim” (birleştirip öne alma), öğle namazını ikindiye bırakıp her iki namazı ikindi vaktinde kılmasına da “cem-i tehir” (birlikte sonra kılma) denilir. Akşam ve yatsı namazları için de aynı durum söz konusudur. Yalnız sabah namazı birleştirilemez.

İşte Üstad Bediüzzaman Hazretleri, seferilikle ilgili soruya verdiği cevaptaki “Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim tehir” ifadeleriyle kastettiği, seferi olanların dört rekatlı farz namazları ikişer rekat veya tam olarak, ayrıca namazları cem; takdim veya tehir şeklinde kılınabileceğidir.  Bu konudaki mektub şöyledir:

”Nur’un makinistleri, Medresetü’z-Zehrânın faal, muktedir şakirtlerinden Terzi Mehmed, Halil İbrahim, mâsumların küçük kahramanlarından Talât ve arkadaşları hem bizleri, hem bütün Nur şakirtlerini memnun ettikleri gibi, inşaallah ileride bu memlekete, bu hizmet-i Nuriyeyle çok büyük faide ve netice verecekler.

Sordukları mesele-i şer’iye ise, şimdiki mesleğimiz ve halimiz, o meselelerle meşgul olmaya müsaade etmiyor. Yalnız bu kadar var ki:

Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim tehir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için, onlara bina edilmez. Belki, kaide-i şer’iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir.

Eğer denilse ki, tayyareyle ve şimendiferle bir saatte giden, zahmet çekmiyor ki, ruhsata müstehak olsun.

Elcevap: Tayyare ve şimendiferde abdest alıp vaktinde namazını kılmak, yayan serbest gidenlerden daha ziyade müşkülât bulunduğu için, ruhsata sebebiyet verir.

Her neyse, şimdilik bu kadar yazılabildi. Bu mesele-i şer’iyeyi ulema-i İslâm halletmişler, bize ihtiyaç bırakmamışlar. Şimdi hazır Doktor Hayri ve Terzi Mustafa, kendi hisselerine arz-ı hürmet ve selâm ederler.
Said Nursî”(Barla Lahikası)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir