SÖZLER’İN TAŞIYICISI SÜLEYMAN RÜŞTÜ

l899 yılında Isparta’da doğan Süleyman Rüştü Çakın, Üstad Bediüzzaman’ın yakın hizmetkâr ve talebelerindendir. Isparta Vergi dairesinde görev yaptığı sırada Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur’u tanımıştır.

1935’te Eskişehir Hapsinde, 1943’te Denizli’de ve 1958’de Ankara’da tutuklu olarak bulunmuştur. Süleyman Rüştü, Üstad Bediüzzaman’ın şahsî hizmetlerinde bulunup, risalelerin yazılmasında ve neşredilmesinde büyük emeği geçmiştir.

Isparta Vergi Dairesinde,çalışan Süleyman Rüştü Çakın’ı, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Eskişehir Mahkemesinde kendisi şöyle müdafaa ediyor:

“Ezcümle, bu masumlar içinde, Vâridat Kâtibi Rüştü, gençler içinde istikamet ve namusla mümtaz ve vazifesinde işgüzar, hiçbir su-i ahlâkı görünmeyen bir zattır. Ben Isparta’ya getirildiğim vakit, gelip benim gibi garip bir adamın sobasını yakmak, suyunu getirmek, yemeğini pişirmek gibi hususî işlerimi Allah için yapmış. Bu zatın vazifesi vakit bırakmıyor ki, başka bir hizmette bulunsun. Yalnız akşamdan akşama bu hizmeti yapıyordu. Bu zatı mertlik ve misafirperverlik noktasında âli bir seciyede gördüm. Bazı vehham kimseler ona diyorlardı ki, ‘Sen memursun, ona yanaşma’ O diyormuş: ‘Bu zatın dünyaya karışacak bir emare ve arzusu yok. Benim vazifeme mâni değil. ‘ Hattâ bu tevkif zamanında bile, o merdane hissiyle benim gibi zaif ve hizmete muhtaç bir biçareye herkes gözünü benden kaparken, o yardıma koşuyordu ve der idi ki: ‘Bu Hocadan ben medar-ı ittiham bir şey göremiyorum ve yoktur ki, ben onun ittihamından temasla hissedar olayım.”

Eskişehir’de altı ay tutuklu kaldıktan sonra  tahliye olmuştur. Memuriyetten sonra, ticaretle uğraşan Süleyman Rüştü ile alakalı bazı risaleler de şu ifadeler yer almakta:

”Sıddık Süleyman, Rüştü buraya gelmek ihtimali var.” O kahraman kardeşim yakînen bilsin ki, ben ondan ziyade ona müştakım. Fakat o her gün, has dairesinin birinci safında mânen yanımızda bulunuyor, mânevî kazançlarımıza da hissedar oluyor. Bizim mesleğimizde sohbet-i suriye ehemmiyeti azdır.”Kastamon Lahikası, 134 Mektub)

”Kardeşlerim, bu defa Hilmi Beyle gelen Re’fet ve Rüştü’nün mektupları bizi çok sevindirdi. Zaten Hüsrev, Re’fet, Rüştü Risale-i Nur’a intisapta eskiden beri beraber bulunmalarından, ben birisini tahattur etsem, üçü birden hatıra geliyor. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür ki, bu dehşetli fırtınalar, onları ve sizleri sarsmadı.

Mâşaallah, Re’fet, şimdi de eski sadakatini ve tam alâkasını tamamıyla muhafaza ettiğini anladık. Bir iki senedir ondan hiçbir mektup ve hizmet-i Kur’âniyedeki vaziyetinden bir haber alamamıştım, merak ediyordum. Bu defa mektubunda, “Ne vakit bir araya gelsek, Sözler’den birini açıp okuyoruz, tatlı tatlı istifade edip, Üstadımızla görüşüyoruz” demesi, bizi sürurla şükre sevk etti. Sadakatte nâmdar Rüştü’nün mektubunda merak ettiğim noktaları beyan etmesi ve hizmet-i Nuriye tevakkuf etmemesi ve sizlere sıkıntı olmaması, bizi çok mesrur eyledi.(Kastamonu Lahikası, 135 Mektub)

”Mesciddeki küçük cemaat ise, Hakkı, Hulûsi, Sabri, Süleyman, Rüştü, Bekir, Mustafa, Ali, Zühtü, Lütfi, Hüsrev, Refet gibi, Sözlerin hameleleridir. Ufak kürsü ise, Barla gibi küçük bir köydür. Yüksek ses ise, Sözlerdeki kuvvet ve sür’at-i intişarlarına işarettir.(Yirmi Sekizinci Mektub)

”Çamaşırları sermek için Rüştü’ye dedim: ‘Bu küçücük kuşlara ilişme; başka yere ser.’ O da, kemâl-i ciddiyetle, dedi ki: ‘Bu ip bize lâzımdır; sinekler başka yerde kendilerine yer bulsun.’ “(Yirmi Sekizinci Lem’a)

Üstad Hazretlerinin, ”Sözler’in Hameleleri” iltifatına mazhar Süleyman Rüştü Çakın, 1974 Temmuz’un Isparta’da vefat etmiştir. Nurkoy olarak kendisine Allah’tan rahmet dileriz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir