SİHİR VE MUCİZE

”Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Kur’ân’dan sonra en büyük mu’cizesi kendi zâtıdır. Yani, onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: “Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk.” Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlikti. Şu mu’cize-i ekberi Allâme-i Mağrib Kadı İyaz’ın Şifâ-i Şerif’ine havale ediyoruz. Elhak, o zât, o mu’cize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir.

Hem pek büyük ve dost ve düşmanla musaddak bir mu’cize-i Ahmediye (a.s.m.), şeriat-i kübrâsıdır ki, ne misli gelmiş ve ne de gelecek. Şu mu’cize-i âzamın bir derece beyanını, bütün yazdığımız otuz üç Söz ve otuz üç Mektuba ve otuz bir Lem’aya ve on üç Şuaya havale ediyoruz.

Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mütevatir ve kat’î bir mu’cize-i kübrâsı, şakk-ı kamerdir.

Evet, şu inşikak-ı kamer, çok tariklerle mütevatir bir surette, İbni Mes’ud, İbni Abbas, İbni Ömer, İmam-ı Ali, Enes, Huzeyfe gibi pek çok eâzım-ı Sahabeden müteaddit tariklerle haber verilmekle beraber, nass-ı Kur’ân’la, ”Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı.”(Kamer Sûresi,1. âyeti) o mu’cize-i kübrâyı âleme ilân etmiştir. O zamanın inatçı Kureyş müşrikleri, şu âyetin verdiği habere karşı inkârla mukabele etmemişler, belki yalnız “Sihirdir” demişler. Demek, kâfirlerce dahi kamerin inşikakı kat’îdir. Şu mu’cize-i kübrâyı, şakk-ı kamere dair yazdığımız, Otuz Birinci Söze zeyl olan Şakk-ı Kamer Risalesine havale ederiz.”(Mektubat, 17 nci İşaret)

Mucize ile sihir arasındaki farkı, Kur’an-ı Kerim, Araf Suresinde, 115, 116, 117,118, 119, 120 ve 122 nci ayetlerde biz insanlara anlatmakta. Araf Suresinin bahse konu olan ayetleri şöyle:

”Sihirbazlar şöyle dediler: “Ey Musa, önce maharetini ya sen or­taya koy yahut da biz koyalım.”

” Musa: “Önce siz koyun.” dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca, insanların gözlerini büyülediler ve onları korkuttular. Böylece büyük bir sihir göstermiş oldular.”

Hazret-i Musa (AS), önce sihirbazların maharetlerini ortaya koymalarını istemiş, insanlar onların maharetlerini görsünler, düşünsünler, ondan sonra da kendisinin ortaya koyacağı Hakka şahit olsunlar. Hayalî şeylerle gerçekleri birbirinden ayırabilsinler. Sihirbazlar ortaya kalın ipler ve uzun uzun ağaçlar atarlar. Sonra da sihir yaparak bu şeyleri insanlara, hareket ediyormuş gibi gösterdiler. İnsanlar onlardan korktular.

”Biz de Musa’ya: “Asanı yere at.” diye vahyettik. Bir de ne gö­rürsün, âsâ onların bütün uydurduklarını yutuyor. Hazreti Musa’nın âsası, sihirbazların ortaya attık­ları odun ve iplerden önüne geleni yutuyordu. Bu yüzden sihirbazlar bunun, ilâhî bir mucize olduğunu ve sihir olmadığını anlayarak secdeye kapandılar.

”Sihirbazlar secdeye kapandılar ve dediler ki: “Musa’nın ve Harun’un rabbi olan, âlemlerin rabbine iman ettik.”

Mucize, Allah’ın kainattaki sistem ve düzenini resul ve elçileri için değiştirmesi anlamına geliyor. Mucizeleri ilmi  bir metot ile açıklamak mümkün değildir.Mucize, peygamberlerin nübüvvetini insanlara ispat etmek için, insanların yapmaktan aciz olduğu bir takım işlerdir. Mucizeleri Allah peygamberlerini teyit ve tasdik için ihtiyaç durumunda ikram eder. Bütün peygamberlerin hayatında mucize vuku bulmuştur, dolayısıyla mucize bir kanunu ilahi hükmündedir

Mucize, peygamberlere has bir delil ve işaret iken, sihir ve istidraç gibi haller ise; fasık, sapkın ve dalalet ehli kimselerde tezahür eden bir durumdur. Dolayısı ile mucize ile sihir arasında belirgin bir fark bulunmaktadır.

Peygamber Efendimiz (ASM) en büyük mucizesi Kur’an-ı Muciz’ül Beyan’dır. Bu mucize, an ve zaman ile kayıtlı değildir. Ebedi olarak devam etmektedir. Kur’an’ın mucize olduğunu belagat alimleri kati deliller ile ispat etmişlerdir. Üstad Hazretleri  Yirmi Beşinci Söz’de Kur’an’ın mucizeliğini kati olarak izah ve ispat etmiştir.

Peygamber Efendimizin (ASM) hayatından, Hadis Alimleri kesin araştırmalar neticesinde bine yakın mucize rivayet etmişlerdir. Mesela Şakk-ı Kamer, Miraç, parmaklarından suyun akması, az yemek ile çokların doyması, gibi bine yakın mucizeler kati bir silsile ile günümüze aktarılmıştır.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir