SAV’LI TALEBE SÜLEYMAN ALTUĞ
Süleyman Altuğ, Ispartanın Sav Köyünde dünyaya gelmiştir. Sav Köyü 1940 yılından itibaren Risale-i Nur’un el yazısı ve daha sonra teksir makinesiyle yazılıp çoğaltılarak bütün İslam Alemine dağıtılmasında büyük hizmetleri olan köydür. Sav’ın Aşağı Mahallesinde oturan Ahmed Altuğ kardeşi Süleyman ile birlikte Nur’ları el yazısı ile yazıp çoğaltmışlardır.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle Sav Medresesinin ”Baş Talebesi” Ahmed Altuğ gibi Süleyman Altuğ da kalemini makine süratinde kullanmıştır. Tahiri Ağabey onun için ”iki ayaklı teksir makinesi” ifadesini kullanmıştır. Süleyman Altuğ elinden hiç kalemi bırakmayan bir zat olarak tanınmış devamlı nurları yazıp çoğaltmıştır.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Lahika Mektublarında bu üç kardeşten sitayişle bahsetmiştir. O mektublardan bazıları şöyledir:
”Medrese-i Nuriyenin eski ve yeni kahramanlarından Marangoz Ahmed’in mektubu, üç dört cihetten beni mesrur ve minnettar eyledi. O medresenin baş talebesi namını verdiği Ahmed ise, hem şehid Hafız Ali’nin vazifesini yaptığını, hem Süleyman gibi kıymetli kardeşiyle ve küçük kerimesiyle üç tane Asâ-yı Mûsâ’yı yazmaları ve mübarek Hasan Dayının hafîdi olması, beni meraktan kurtardı, hem çok memnun eyledi. Cenâb-ı Hak ona şifa ve onlara muvaffakiyet ve saadet versin. Âmin. Âmin.”(Emirdağ Lahikası)
”Kalemlerini ümmîliğime yardım veren medrese-i Nuriye’nin üstadı Hacı Hâfız ve mahdumu ve iki kardeş Mustafa ve Salih ve iki kardeş Ahmed ve Süleyman ve beş kardeş beraber talebe olup, üçü bize yardım etmeleri ve Babacan da, Âsım’ın ruhunu şâd edip, o sistemde yardımımıza koşması ve Zekâi de Lütfü’nün ruhunu mesrur edip, eski Zekâi gibi vazifesine sarılması ve Marangoz Ahmed ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühtü (afallahu) ve Nuri ve Tenekeci Mehmed gibi, eski kıymettar hizmetleriyle Isparta’yı nurlandıran diğerleri gibi, Kastamonu’nun tenvirine de koşmaları ve şimdi tanıdığım Mustafa ve Mustafa ve Mustafa ve Eyyüb, kalemleriyle, eski dost gibi ümmîliğime yardım etmeleri, elbette, şüphesiz فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ (Muhakkak ki sen inayet gözüyle gözetilip korunmaktasın.)
müjdesini tam tasdik ederler.”(Kastamonu Lahikası)
”Kardeşimiz Hasan Âtıf’ın mektubundan anladık ki, hakikaten tam çalışıyor. Kendi tâbiriyle, Risale-i Nur’un mücahidlerinin ve efelerinin kalem yadigârlarını bize hediye olarak irsal ettiğine mukabil deriz: Cenâb-ı Hak, ebeden onlardan razı olsun. Ve daha çok manidar yazdığı cümleler içinde, bir parça ehl-i bid’aya şiddet gördüm. Zaman, zemin, Risale-i Nur’un müsbet mesleği, ehl-i bid’a ile değil fiilen, belki fikren ve zihnen dahi meşgul olmaya müsaade etmez. İhtiyat her vakit lâzım. O hâlis kardeşimiz, inşaallah oralarda kendi gibi çok hâlis şakirtleri yetiştirecek. Biz buradaki duamızda, Âtıf’la beraber oradaki bütün rüfekalarını teşrik ediyoruz. Ben bizzat onlarla muhabere etmek istiyorum. Fakat madem Isparta o vazifeyi daha mükemmel yapıyor; o vazifeyi onlara bırakıyorum.
Hâfız Ali’nin mektubunun âhirinde, medrese-i Nuriye kahramanlarından ve Hüsrev sisteminde Ahmed ve kardeşi Süleyman hakkında takdiratı bizi mesrur eyledi. Zaten o, medrese-i Nuriye şakirtleri, benim nazarımda, eskiden beri bir gaye-i hayalim olan Medresetü’z-Zehrânın talebeleri suretinde düşünüyordum. Ve derdim: “Onlar, bunlar oldu. Veya bunlar, onların dümdarlarıdır.”(Kastamonu Lahikası)
Uzun yıllar kalemiyle makine hızında hizmet eden Süleyman Altuğ Ağabey, 1984 yılında Hac Farizasını yerine getirmek için Mekke’ye gider. İbadetini tamamlar daha sonra Medine’ye gelir. Burada da ziyaret ve ibadetlerini bitirir, memlekete dönüş hazırlığı sırasında vefat eder. Cennetül Baki Kabristanına defnedilir. Kendisine Allah’tan rahmet dileriz.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!