MANEVİ ŞÜKÜR

”Evhamlı birkaç sualin cevabıdır.

BİRİNCİSİ: Ehl-i dünya bana der: “Neyle yaşıyorsun? Çalışmadan nasıl geçiniyorsun? Memleketimizde tembelce oturanları ve başkasının sa’yiyle geçinenleri istemiyoruz.”

Elcevap: Ben iktisat ve bereketle yaşıyorum. Rezzâkımdan başka kimsenin minnetini almıyorum ve almamaya da karar vermişim. Evet, günde yüz para, belki kırk para ile yaşayan bir adam, başkasının minnetini almaz.

Şu meselenin izahını hiç arzu etmiyordum. Belki bir gururu ve bir enaniyeti ihsas eder fikriyle, beyan etmek bana pek nâhoştur. Fakat, madem ehl-i dünya evhamlı bir surette soruyorlar. Ben de derim ki:

Küçüklüğümden beri halkların malını kabul etmemek (velev zekât dahi olsa), hem maaşı kabul etmemek (yalnız bir iki sene Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyede dostlarımın icbarıyla kabul etmeye mecbur oldum, o parayı da mânen millete iade ettik). Hem maişet-i dünyeviye için minnet altına girmemek, bütün ömrümde bir düstur-u hayatımdır. Ehl-i memleketim ve başka yerlerde beni tanıyanlar bunu biliyorlar. Bu beş seneki nefyimde, çok dostlar bana hediyelerini kabul ettirmek için çok çalıştılar; kabul etmedim. “Öyle ise nasıl idare edersin?” denilse, derim:

Bereket ve ikram-ı İlâhî ile yaşıyorum. Nefsim çendan her hakarete, her ihanete müstehak ise de, fakat Kur’ân hizmetinin kerameti olarak, erzak hususunda, ikram-ı İlâhî olan berekete mazhar oluyorum.

”Rabbinin nimetini yâd et.”(Duhâ Sûresi,11 ayet) sırrıyla, Cenâb-ı Hakkın bana ettiği ihsânâtı yad edip, bir şükr-ü mânevî nev’inde birkaç nümunesini söyleyeceğim. Bir şükr-ü mânevî olmakla beraber, korkuyorum ki, bir riya ve gururu ihsas ederek o mübarek bereket kesilsin. Çünkü müftehirâne gizli bereketi izhar etmek, kesilmesine sebep olur. Fakat, ne çare, söylemeye mecbur oldum…” (Mektubat, On Altıncı Mektub)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazreetleri, Duhâ suresinin 11 ayetinin tefsirini yapıyor. Allah’ın kullarına ihsan ettiği nimetleri dile getiriyor. Bu nimetlerin verdiği bereketi bizim nazarımıza sunuyor. Üstad Hazretleri, daha önceki yıllarda telif ettiği eserlerinden kendi ihtiyacı için ayırdığı parayı iktisat ve bereketle kullandığını, ”gizli bereketi izhar etmek,kesilmesine sebep olur. Fakat ne çare, söylemeye mecbur oldum..” diyor.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bir şeye daha dikkatimizi çekiyor. Şükr-ü manevi, manevi şükür. Şükür, iki kısımdır. Birisi insanın kendi çalışması ile yerine getirdiği şükür, diğeri düşünerek, tasavvur edilerek yapılan şükürdür. İnsan ya bizzat şükreder, veya niyet ve dua ile şükürde bulunur. Üstad Hazretleri, bu konunun içinde  eline gelen ihsan ve ikramları bir manevi şükür kabul ediyor. Bu ayete sığınarak bu ikramları hatırlatıyor.

Allah’ın insana ikram ve ihsanı sonsuzdur. İnsanın bu sonsuz ihsan ve ikrama şükürde bulunması ise imkansızdır. Bu yüzden Allah insana külli bir niyet ve dua kapısını açmıştır. İnsan bu sonsuz nimetlere karşı böylece şükürde bulanabilsin. İşte külli bir niyet ve dua ile yapılan şükürlere manevi şükür deniliyor.

Allah insana sayısız nimetlerine şükür edebilmesi için, namaz ibadetini vermiş. Namaz Allah’ın sayısız nimetlerine teşekkür etmek için insana verilen bir fırsattır. Beş vakit namazı usulüne uygun olarak kılan kişi, inşallah bu manevi şükrü yerine getirmiş olur.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir