KASTAMONU TALEBELERİNDEN YUSUF TOPRAK
Siirt’in, Kurtalan ilçesine bağlı Garzan’da dünyaya gelen Yusuf Toprak, burada idadi ve medrese tahsili görmüştür. Bir müddet Garzan PTT Müdürlüğü görevini de yapan Yusuf Toprak Garzan’a, Belediye Reisi olarak da hizmet etmiştir.
Barla Lahikasında bir mektubu bulunan Yusuf Toprak, ” çok nüfuzlu şahıstır, bölgede kalması tehlikelidir” raporu ile Kastamonu’ya sürgün edilmiştir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Kastamonu hayatı talebeleri içinde yer alan Yusuf Toprak’ın Üstad Hazretlerine yazdığı mektubundan bazı bölümler şöyledir:
Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir şâkirdi olan Yusuf’un bir fıkrasıdır.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ وَبِهِ نَسْتَعِينُ
Rahîm, Raûf ve zü’l-Minen Hazretlerinin inayet ve lütuflarından olarak, tevbe ve istiğfar gibi kullarına ihdâ eylediği, miftâh-ı kerem ve ihsana, çok günahkâr ve terbiyesiz olan ben sefil Yusuf Toprak, bütün fezâyıh ve i’tisaflarıma rağmen, tevessül ettikçe bana fazlından verdiği mazhariyetin kıymetini takdir etmek, ona şükreylemek şöyle dursun, bilakis küfran-ı nimet, defâatle nakz-ı ahd, irtikâb-ı kizb ve hıyanet eylediğim için, derin kasavete, kesif zulmete, müthiş dalâlete hakkıyla mâruz kalan kalbimin, ruhumun aldığı müzmin ve münkis yarayı tedavi çaresini taharri yolunda aklımı, zevkimi kaybetmiş, adeta çılgın bir hale girmiştim. Başvurduğum her tabib-i mânevîden aldığım ilâçlar, yaramı tedaviye, aklımı iknâa, lehfemi iskâta kâfi gelmedi.
Bizzarure,
قُلْ يَاعِبَادِىَ الَّذِينَ اَسْرَفُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ
“De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım!” Zümer Sûresi, 53 ncü âyet-i celilesinin mefhumuna tevessülen, me’lûf olduğum denâetlerden mütehassıl koyu lekeleri kal ve tathîre ve tarik-i Hakta sebata muîn olacak bir rehberi ararken, ortada hiçbir sebeb-i zahirî olmadığı halde, memleketimden Kastamonu’ya nefyim, şüphesiz, nefsime giran gelmiş ve hattâ yeis ve teessüfe kapılmıştım. Bilmiyordum ki, bu nefyimle,
وَعَسٰۤى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰۤى اَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
“Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır. Bazan da sevdiğiniz birşey sizin için şer olur. Allah herşeyi bilir, siz bilmezsiniz.” Bakara Sûresi, 216 ayeti,
فَعَسٰۤى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا “Eğer siz onlardan hoşlanmayacak olsanız bile, olur ki sizin hoşunuza gitmeyen birşeyde Allah pek çok hayır yaratır.” Nisâ Sûresi, 19 ncu âyetlerinin sırrına mazhar edecek ve iltiyamı, ümit ve imkânsız gördüğüm mânevî yaralarımın tedavisine muktedir doktorların ve yanlarındaki kuvvetli mualecenin eserini, varlığını ve ism-i Hayy ve Hakîmin cilvesini şefkaten göstermek suretiyle, bana minnet üstünde minnet-i uhrevî yapmak içindir. Bu mülevves ahlâkımla ben neciyim ki, bu ihsân-ı azime nail olayım diye şaştım. Fakat, lehü’l-hamd ve’l-minne,
مَنْ طَلَبَنِى وَجَدَنِى “Kim beni isterse beni bulur.” وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمً “Mü’minler için Allah çok merhametlidir.” Ahzâb Sûresi, 43 ncü ayeti يَجِدِ اللهَ غَفُورًا رَحِيمًا “Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.” Nisâ Sûresi, 110 ayeti, gibi işârât-ı celîle hatırıma gelmekle, bir derece mütesellî oldum.
Ey yaramın doktoru ve ey dalâlet uçurumunda yuvarlanan ruhumun halâskârı, ve ey İlâhî ve kudsî yolların rehberi; Evvelden hiç muarefemiz yokken, seni kal’a üstünde ilk ve tesadüfen gördüğümde “Dalâletten halâsın, Allah’ın rahmetine vüsulün en kısa yolu var mı?” diye sordum. “Çok kısa bir çare-i Kur’âniye vardır” diye buyurdunuz. Fakat dalâletim, gafletim, enâniyetim itibarıyla bu kısa ve merdâne cevaptaki hikmet-i azîme, nebeân-ı rahmete dikkat etmedim. Ruhuma ihanet ederek aldırmadım. Ve felâket-i mâneviyede bir müddet daha kalmış oldum.
Vaktâ ki, Risale-i Nur hattâ enhâr-ı Nur demesine şâyeste olan mektuplardan, yine tesadüfen elime geçen bir nüshayı görünce ve münderecatındaki hakaike dalınca, inayet-i Rabbânî, mu’cizat-ı Kur’ânî, himemat-ı Sübhânî, kerâmât-ı ruhânî eseri olmalıdır ki, kasî kalbime, âsi ruhuma, gafil aklıma, mağrur vicdanıma, sakîm düşünceme tak diye bir tokmak vuruldu. Bir intibah halkası takıldı.
….. …..
وَابْتَغُوا اِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِى سَبِيلِهِ “Onun rızasına ulaştıracak vesileleri arayın ve Onun yolunda cihad edin.” Mâide Sûresi, 35 ayeti,
وَحَسُنَ اُولٰۤئِكَ رَفِيقًا “Onlar ise ne güzel arkadaşlardır!” Nisâ Sûresi, 69 ayeti
Riyakârlık olmasın, selim fikrinizden, ciddî tavrınızdan, Kur’ân’a ittibâ ve temessük yolundaki doğru irşadınızdan, hakikî sözlerinizden, samimî telkininizden, umumî hayırhah hissiyatınızdan kalbime, mecruh ruhuma uzanan tîğ-i şifa, neşter-i ümidin tesiriyle dilşad ve mutmain oldum. Türlü türlü evhamın açtıkları menfezlerden, rahnedar kalan ruhuma tamam ve muvafık buldum.
….. …..
Elbette bu keyfiyet bana hacc-ı ekber, râh-ı saâdet, ömr-ü ebed, tayr-ı devlet, enfâl-i ganimet sebebi olunca, sürurumdan ne kadar kabarsam ve siz halâskâr ve hakîm-i derdime, ne kadar teşekkür ve izhar-ı mahmidet eylesem hakkım olmaz mı? İşte bu vesiledir ki, beni Kur’ân dellâlının, Risale-i Nur Müellifinin şakirtliğine tahsis ve kabul ettirmek gibi, azîm lütuflarına mazhar kılan Rabb-i Rahîmime karşı, dünyada kaldığım ve imkân bulduğum müddetçe kalemimi, hayatımı bu uğurda istimal etmeye söz ve karar verdirdi.
Fazlaca söz söylemeye salâhiyetim ve o mertebeye istihkakım olmadığından, şimdilik kısa kesiyorum. Hizmetiniz umumî ve müessir, âmâliniz muvaffak, himmetiniz âli ve daim, emeğiniz makbul, sa’yiniz meşkûr, hayatınız mes’ut, ömrünüz efzûn, sıhhatiniz mahfuz olsun. Sonsuz minnettarlığımın kabulünü, mânevî himmet ve teveccühünüzün devamını rica eder, nurla meşgul, nurlu ellerinizi öperim, efendimiz, büyüğümüz. 15 Şubat 1359. Talebe namzedi, sefil. Yusuf Toprak (Barla Lahikası)
Kastamonu’daki sürgün hayatı, 1941 yılında çıkan af ile sona eren Yusuf Toprak memleketi Siirt’e döner. 12 Şubat 1964 yılında vefat eden Yusuf Toprak’a, Allah’tan rahmet dileriz.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!