HAYVAN GİBİ YAŞAMAK
”O muannid döndü, dedi: “Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız.”
Cevaben dedim: Hayvan gibi olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar, Hâlıkına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, birşey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister; fakat, o his dahi gider, o elemden de kurtulur. Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlâhiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan mâsum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat, ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz’î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür.
Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar at, hayvan ol, kurtul. Veya aklını imanla başına al, Kur’ân’ı dinle, yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan, diyerek onu ilzam ettim.
Yine o mütemerrid şahıs döndü, dedi: “Hiç olmazsa ecnebî dinsizleri gibi yaşarız.”
Cevaben dedim: Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünkü onlar bir peygamberi inkâr etse, diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de, Allah’a inanabilir. Bunu da bilmezse, kemâlâta medar bazı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir Müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve dâveti umumî olan Âhirzaman Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr etse ve zincirinden çıksa, daha hiçbir peygamberi, hattâ Allah’ı kabul etmez. Çünkü bütün peygamberleri ve Allah’ı ve kemâlâtı onunla bilmiş. Onlar onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki, eskiden beri her dinden İslâmiyete giriyorlar; ve hiçbir Müslüman, hakiki Yahudi veya Mecusi veya Nasranî olmaz. Belki dinsiz olur; seciyeleri bozulur, vatana, millete muzır bir hâlete girer. İspat ettim. O muannid ve mütemerrid şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, Cehenneme gitti.”(Asa-yı Musa, Üçüncü Mesele)
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, burada sefahet, dalalet ve rezaleti medeniyet zanneden bir şahsı manevi şekline girmiş bir fikir veya fikir suretine girmiş bir şeytanla konuşuyor. Konuşmanın sonunda ise, ”O muannid ve mütemerrid (inadçı ve inadında ısrar eden) şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, Cehenneme gitti.”diyor.
Üstad Hazretleri, ”Hayvan gibi, hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek istiyoruz” iddiasını, ‘hayvanlarda akıl ve şuur olmadığı için, onlarda lezzet ve elemin geçmiş ve gelecek cephesi yoktur, bütün sermayesi bulunduğu andır’ cevabı ile çürütüyor. Bu yüzden hayvanın lezzeti de acısı da çok anidir. Üstad Hazretleri, bu manayı; “Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, birşey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister; fakat, o his dahi gider, o elemden de kurtulur.” sözleri ile kuvvetlendiriyor.
Allah hayvanlara geçmiş ve geleceğini hissettirmiyor, onlar da bu durumdan tam istifade ediyor. Yoksa Kurban Bayramında gözü önünde arkadaşı kesilen bir inek, önüne konulan samanı yemez, suyunu içemez, biz de onu kolaylıkla kesemezdik.
Hayvanlar, geçmiş ve geleceği bilmezler, zira şuur sahibi değillerdir. İnsan bu konuda hayvanlar gibi değildir. İnsanın akıl ve şuuru geçmişi hatırlar, gelecek konusunda ciddi endişeler taşır ki, bu da insanın hazır keyfini bozmaya yeterlidir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, akıl ve şuuru olan insanın hayvan gibi olamıyacağını ifade ederek,”Ya aklını çıkar at, hayvan ol, kurtul. Veya aklını imanla başına al, Kur’ân’ı dinle, yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan” ikazında bulunuyor.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!