ELMAS KALEMLİ KULEÖNLÜ SARIBIÇAK MUSTAFA

Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa, Mustafa Çelik, 1905’te Isparta’nın Kuleönü kasabasında doğdu. Sallabacak olan lâkabını Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Sarıbıçak olarak değiştirmiştir. Risale-i Nur’da geçen “Mübarek Heyeti”nin ilk temsilcisidir. Güzel hattıyla Nur Risalelerinin yazılarak çoğaltılmasında büyük hizmetleri olmuştur. Denizli hapsinde de Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile beraber hapis yatan Sarıbıçak Mustafa’nın ismi, Onuncu Lem’a, Yirmi Altıncı Lem’a, On Üçüncü Şua ve Lâhikalarda geçmektedir.

Üstad Bediüzzaman’ın Kuleönü talebeleri için mektuplarında “Mübarekler Heyeti” tabirini kullanmıştır. Üstad “Mübarekler Heyeti”nin ilk temsilcisi olarak da Sarıbıçak lakaplı Mustafa Çelik’ten “Mübarek Mustafa” olarak bahseder.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, ”Biraderzadem merhum Abdurrahman’ın vefatını müteakip yanıma gelip, kuvvetli emarelerle Abdurrahman’ın yerine bana gönderildiği kalbime ihtar edilen, gayet çalışkan ve hâlis kardeşlerimizden, elmas kalemli, Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa Hulûsi’nin, on fıkra yerine geçecek tek birinci fıkrasıdır.” başlığı ile Barla Lahikasında yer alan ve günümüze ışık tutan Sarıbıçak Mustafa’nın mektubunda yer alan bazı parçalar şöyle:

”Ey benim muhterem Üstadım; Âciz talebeniz, küre-i arz içerisinde ruhum bazan şarka, bazan cenuba, bazan garba, bazan şimale, bazan semâya giderdi. Acaba yardım ne taraftan erişecek diye beklerdim. Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi. Aramak üzere iken bana ilham olundu ki, “Mürşidi sen uzakta arıyorsun. Pek yakınında bulunan Bediüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nur’u müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem zülkarneyndir, hem âhirzamanda gelecek İsâ Aleyhisselâmın vekilidir, yani müjdecisidir” denildi. Bunun üzerine üstad-ı muhteremin nezdine vardım. Risaleleri, bize yazmak için emir verdi. Ben de on beş kadar Sözler’den yazdım ve okuyorum. İstidadım kısa, fikrim müşevveş olduğundan, risalelerden hakkıyla istifade ve istifaza edemiyordum.
….   …..    ……

Risaletü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur, okuyanlara bir iksir-i âzamdır” diye hükmettik.

Muhterem Üstadım, maddî ve manevî yaraları bulunan, bu yüz arkadaşımın yaralarını, risaleler tedavi ediyor. Hattâ, bazan bizden uzak olanlar evhama boğulur, gelirler; âciz talebeniz bir risale okursam evhamını kaldırır, giderlerdi. Cenâb-ı Hak, Feyyâz-ı Mutlak ve Hallâk-ı Azîm mevcudat ve câmidat ve zerreler adedince sizden razı olsun. Âmin.

Yarın mahşerde, herkesten evvel Resul-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz Hazretlerinin şefaatine mazhar ol, inşaallah. Âmin.

Bu gençlerin hergün, her saat duasını alıyorsunuz. Ve herbir risaleyi okurken, en aşağı sekiz-on kadar arkadaş bulunuyor. Halbuki bu fitne-i âhirzamanda, bu gençlerin bir araya gelip hak söz dinlemeleri pek mühimdir ve medâr-ı şükrandır.

Ve herbir risale, tek başıyla bir mürşid-i ekmeldir. Kalbi bozulmamış herhangi genç, bir risaleyi alıp dikkatle ve teslimiyetle okusa, daire-i inkıyâda geliyor, ıslah oluyor. Herhangi bir maddiyun bir risaleyi alıp okursa, iman etmezse de hiçbir bahane bulamıyor. Herhangi bir dinsiz okusa ve tamam mânâsıyla anlasa, imana geliyor. Herhangi bir feylesof okusa, “Bundan daha yüksek akıl olamaz ve akıllar toplansa bunun fevkine çıkamaz, akıl buna yol bulamaz” diyor. Risale-i Nur, lisan-ı hal ile Avrupa meftunu bulunan tek gözlü deccâla “Ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın” diyor.

Ey hocalar ve ehl-i kalb, soracağınız suallerin cevaplarını Risale-i Nur’da bulabilirsiniz. Ehl-i keşf ve kalbden birisi, benim gibi âciz bir insandan Mehdîyi soruyor, “Ne vakit gelecek?” Daha Mehdîyi anlayamamış. Dâbbetü’l-arz kimler olduğunu bilmiyor. Bunlara dair, risalelerde birer bahis vardır. Her müşkil sualin cevabını o risalelerden arayınız, bulursunuz.

Ey hocalar ve halifeler! “Bizim ilmimiz bize yeter” deyip, yıldız böceği gibi şavkınıza, ilminize aldanmayın. İnsanın kendi bildiği kendine kâfi gelmez. Her insan, her meseleyi anlayamaz. Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz miktar artık yeter; uyanmalı!

Peder ve validem ve cümle arkadaşlarım ve biraderim Ali çok selâm edip, iki ellerinden öper ve dua etmektedirler.
Kuleönü’nde Sofuoğlu Talebeniz Mustafa Hulûsi (r.h.)(Barla Lahikası, 132 mektub)

1954 yılında vefat eden Sarıbıçak Mustafa Hulusi Ağabeye, Nurkoy olarak Allah’tan rahmet dileriz.

2 cevaplar
  1. Mustafa
    Mustafa says:

    Pek çok yerde yapılan bir hata ne yazık ki bu sayfada da yapılmış, her ikisi de Kuleönünden olan iki Mustafa karıştırılıp tek kişi gibi yazılmış Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa, Mustafa Çelik. Mustafa Ertürk ise, Hafız Mustafa’dır. İnşallah bu sayfadaki yanlışlar düzeltilir.

    Cevapla

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir