DADAYLI HAFIZ HASAN EFENDİ
Kastamonu Nur Talebeleri arasında yeralan Dadaylı Hafız Hasan Efendi (Güranlı), 1887 doğumludur.Muallim Hacı Hafız Hasan Efendi kültürlü tahsil görmüş ve öğretmenlikten emekli olmuştur.İki oğlundan biri doktor,diğeride mülkiye mezunudur.
Daday’da Risale-i Nur hizmetkerini aşk ve şevkle yapan Hafız Hasan Efendi, doktor olan oğlu Hakkı Efendi’yle Üstad Bediüzzaman Hazretlerini, Kastamonu’da birçok kez ziyaret eder. Birçok insanın nurlarla tanışmasına vesile olur.
Muallim Hafız Hasan Efendi, iki oğlu Hakkı ve Hüsnü Güranlı ile birlikte Afyon Mahkemesi Maznunlarındandır. Afyon Hapsi tutuklamaları başlayınca Hafız Hasan’da Daday’tan tutuklanır ve Afyon’a getirilir.
Hakkı Güranlı, Askerî Tıbbıyide son sınıfta okurken, Mülkiye mektebinde okuyan kardeşi Hakkı ile birlikte Üstad Bediüzzaman Hazretlerine bir sevgi ve bağlılık mektubu yazarlar. Bu mektup üzerine iki kardeş birlikte Afyon Mahkemesine sevk edilirler, ilk sorgularından sonra Allah’ın lütfu üzerine serbest bırakılırlar,daha sonra babaları da bu davadan beraet eder.
Afyon Mahkemesinin beraat kararından sonra memleketi Daday’a dönen Muallim Hafız Hasan’ı merak ettiğini dile getiren Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu konudaki Emirdağ Lahikasında yer alan mektubu şöyle :
”Salisen: Merhum Hasan Feyzi’nin berzaha gitmesi ve vazifesi münhal kalması ve mekteplileri Nurlara sevk eden yüksek muallimlik ve mekteb-i fünunda mütefenninlik sıfatları çok mekteplilere bir parlak nümune-i iktida olması cihetini teessüfle düşünürken, birden, aynı sistemde hem muallim, hem iki mahdumuyla Nurcu, hem Hasan namında, hem bu iki Hasan’lar gibi müstesna ve fedakâr bir muallim olan Ahmed Fuad’ı Nur dairesine girmeye vesile bulunan Dadaylı Hafız Hasan’ın üç seneden beri hiç mektubunu almadığım ve halini ve Nurlara devamını bilemediğim halde, bir mektubunu aldım. Dedim: Bir Muallim Hasan gitti, yerine bir Muallim Hasan ve çok fedakâr diğer bir Muallim Ahmed geldi.(Emirdağ Lahikası)
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, bahsettiği Dadaylı Hacı Hasan Efendi’nin Üstad Bediüzzaman’a yazdığı ve Osmanlıca Lahikalarda neşredilen mektubu şöyle:
Bismihî sübhânehû
Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû ebeden dâimen
Çok Muhterem, Faziletli Üstadımız Efendimiz Hazretleri,
Ey Hazreti Üstad! Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve keremiyle biz zaif ve biçarelere hediye ve emanet buyurduğunuz Nurlar, fâni vücudumuzun dâhili ve hâricini tenvir ederek ebediyete kuvvetli bir nuru bahşetmekle beraber Nurlar dairesinde bulunan bütün nurlu kardeşleri öyle birbirimize bağladı ki hiçbir insanî kuvvet ve tesir bu râbıtayı kesip izâle edemiyor. Çünkü “İnneme’l-mü’minûne ihvetün” ayet-i celîlesinin sırrı olarak tam kardeşlik şerefini ancak Risale-i Nur temin etmiştir. Öyle kardeşlik ki bugün bu zamanda bir hânede yaşayan ana-baba bir, iki kardeşin birbirine temin edemediği muhabbet ve hürmet ve tesanüdü ancak Nurlar temin etmiştir. Bizzat fakir nâçiz talebenizin bu defaki seyahatimde bu samimiyete şahit oldum.
Ey unutulmaz ve unutmak imkânı olmayan Hazreti Üstad!
Nasıl ki şu fani dünyanın zemin ve semasındaki hadsiz masnûlar Cenab-ı Sâni-i Zülkerim’in turra-i İlâhiyesini muhafaza ederek biz zîşuur kullarına nasıl müşahede ettiriyorlarsa bugün göğüslerde tutulan bunca Risale-i Nur eczalarının her bir kelime ve cümle ve satırları da hakikat-ı imaniye ve saadet-i ebediyeyi müşahede ettiriyorlar. İnşaallah siz daha çok sıhhatle yaşarsınız. Nihayet bu fânîden ebede göç ettikten sonra bile Nurların yazıları silinip gâib oluncaya kadar siz Üstad’ımızı bütün müminlere dualarında müşahede ettirecektir.
İnşaallah Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve kereminden dileriz ki Nurlar vasıtasıyla bağladığınız biz günahkâr zayıf talebe ve kardeşlerinizi haşir zamanımızda da Cenab- Rabb-i Kerîm’imizin izn-i İlâhiyesiyle bir ordu ve bir tümen halinde livâü’l-hamd ismindeki mübarek sancak-ı şerifi altında Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri’ne (a.s.m.) takdim ve teslim edeceğinizi Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden muhakkak ümit ediyoruz. Ve bu teselsül eden nimetleri ihsan eden
Hâlik’ımıza nâmütenâhi lâyüad ve lâyühsa hamd ederiz.
“Hâzâ min fadli Rabbî” ve siz Üstad’ımıza da ebediyen minnettarız ve arz-ı şükran eyleriz. Ve bu hizmetinizden Cenab-ı Hak sizden ebediyen razı olsun dua ve feryadıyla hatm-i kelam eylerim Efendim Hazretleri.
Oğullarım Doktor Hakkı ve Hüsnü ve bütün efrâd-ı ailem ve Dadaylı Nur şakirtlerinizin cümlesi iştiyakla mübarek ellerinizden öperek hayırlı dualarınızı rica ederler. Ve ayrıca Daday’a gelen Araçlı Vâiz Tahir Efendi hürmetle ellerinizden öper, oradaki kardeşlerimize başta Ceylan Efendi olduğu hâlde cümlesine selam eder, eyyam ve leyle-i mübareklerinizi tebrik ederiz. “Alâ kaderi’l-istidâ” elimizde mevcut Nur eczalarından iştiyaklılara göndermeye devam ediyorum.
Fakir, âciz, nâçiz, cahil talebeniz Dadaylı Muallim Hâfız Hasan”
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Emirdağ Lahikaların da yeralan bu mektuba cevabı ise şöyle :
”Salisen: Dadaylı ehemmiyetli muallimlerden ve kıymetli Nur nâşirlerinden Hâfız Hasan’ın ve Nurcu iki mübarek mahdumlarının, Doktor Hakkı ve Hüsnü ve Araçlı Tahir’in ve Daday’daki Fuad gibi kıymetli kardeşlerimizin bayram tebriklerine mukabil, ruh u canımızla hem geçmiş bayramlarını, hem Nur hizmetinde sebatkârâne muvaffakiyetlerini tebrik ediyoruz. Ve mektubunu Lâhikaya geçmek için leffen gönderiyoruz.”
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!