CENNET KAPISININ ANAHTARI
”Okulda arkadaşlarımız diyor ki,”Adam ampulu bulmuş,yapmış. Şimdi O Cennete girmeyecek mi? Sizce Cennetin kapısını açan anahtar ne? Kimler Cennete gidecek?”
Kur’an-ı Kerim,Hadisi Şerif ve Risale-i Nur’dan aldığımız derslere göre,Cennetin kapısını açan anahtar imanın gereği olan kelime-i şehadettir.
لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ
”La ilahe illallah,Muhammedün Rasulullah’dır.”
Ana kaide,kural bu,Cennete girişin şartı anahtarı kelime-i şehadettir. Kim getirmişse,o günahının cezasını çektikten sonra Cennete girecektir. Fakat bir ince nokta var,şöyle, bir insan,bir kavim,bir topluluk Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamı bir mazerete binaen bilmiyor. Veya hiç duymamış, yada yanlış duymuş bunlar İslam alimlerince mazur kabul ediliyor. İslam dininin ulaşamadığı yerdeki insanlar mazur hükmünü alıyor. Bilmediği için mesul değil,bilip,işitip kabul etmeyen mesuldur.
Bu görüş ehli sünnet alimlerinin ittifak ettiği ve Üstad Hazretlerinin de kabul ettiği bir görüştür. Kur’an’ın birçok ayetlerinde bu konu anlatılmaktadır.
Hz. Peygamber (ASM) işitmeyen,bilmeyen,işitene,bilene kadar sorumlu değil,işitip kabul etmeyen sorumludur. Bu görüşe göre Allah’a iman etmiş insan, İslamı bilmiyorsa,iman etmeyenle bir değildir. Sorumuza en güzel cevap Risale-i Nur’dadır.
”Saniyen: Mektubunuzda “Mücerredka لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ kâfi midir? Yani, مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ demezse ehl-i necat olabilir mi?” diye, diğer bir maksadı soruyorsunuz. Bunun cevabı uzundur. Yalnız şimdi bu kadar deriz ki:
Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü’l-Enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vüsul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler:
”Ey Sâdî! Mustafa’nın (ASM) izinde gitmeden, kurtuluş yolunda zafer kazanmak muhaldir.”
Hem (Hz. Muhammed’in (ASM) yolundan başka bütün yollar kapalıdır.)demişler.
Fakat bazan oluyor ki, cadde-i Ahmediyede (ASM) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cadde-i Ahmediye dahilindedir.
Hem bazan oluyor ki, Peygamberi bilmiyorlar; fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin eczasındandır.
Hem bazan oluyor ki, bir keyfiyet-i meczubâne veya bir hâlet-i istiğrakkârâne veya bir vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne suretinde, cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ onlara kâfi geliyor.
Fakat bununla beraber, en mühim bir cihet budur ki: Adem-i kabul başkadır, kabul-ü adem başkadır. Bu çeşit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamberi bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar.
Marifet-i İlâhiyeye karşı yalnız لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ biliyorlar.Bunlar ehl-i necat olabilirler.
Fakat Peygamberi işiten ve dâvâsını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenâb-ı Hakkı tanımaz. Onun hakkında
yalnız لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilâne adem-i kabul değil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu’cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah’ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.”
(Mektubat,Yirmi Altıncı Mektup)
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!